Pazar

Yelda Aslan 2016-2017 sonbahar-kış defilesi ‘Rocky Girl’-Yılmaz Parlar



GÜÇLÜ KADIN - GÜÇLÜ MODACI ve “ROCKY GİRL”

Modada imaj;  estetik ve güç bir arada

Yaşantımızın her alanında, her an, her yerde dile getirilen, kadına şiddet protestoları, kınamalar, söz, yazı, sanat, müzik, sinema, tiyatro vs. gibi dillerle ifade edilirken, moda tasarımcısı Yelda Aslan, estetik bir dille şiddete karşı koyma olarak algıladığımız, boks eldivenlerle kıyafeti bütünleştirmiş göz kamaştıran güzellikde bir koleksiyon hazırlamış.


 Güçlü iş Kadını, başarılı modacı ünlü mankenler podyumda


26 Aralık 2015 Bomonti İmperial Hotel’de, Lions 118 -T Yönetim Çevresi Federasyonu Beşiktaş Lions Kulübü’nün ev sahipliğinde, moda tasarımcılığındaki en başarılı isimlerden biri olan Yelda Aslan, ünlü mankenlerin kendisine eşlik ettiği göz alıcı muhteşem defile organizasyonu gerçekleştirildi.

Başarılı, yetenekli ve genç moda tasarımcısı Yelda Aslan 2016-2017 sonbahar-kış nefes kesen müthiş defilesinde ünlü mankenler ‘Rocky Girl’ olarak podyuma çıktılar. Koreografisini, ünlü koreograf Asil Çağıl’ın yaptığı ve gelirinin, Başkanlığını Ayşen Ağma’nın yaptığı, Uluslararası Lions 118-T Yönetim Çevresi Federasyonun “Lions Tecrübeni paylaş Yaşam Evi” yararına yapılan ana hizmet projesi olan, yaşlı kreşine aktarıldığı defilede  sunucuğu Ece Pirim üstlendi.

Defile öncesinde temelinde Özgürlük, Anlayış, Ulusumuzun güvenliğidir sloganı olan Lions Federasyonun Başarılı ve katkısı olan isimlerine kısa bir ödül töreni gerçekleşti.
Kadına gösterilen şiddeti vurgulamak ve şiddete cevap niteliğinde değerledirdiğimiz güçlü kadın imajından yola çıkarak modacı Yelda Aslan’ın hazırladığı ‘Rocky Girl’ defilesi, izleyenlerin olağanüstü beğenisini kazandı.
İzleyenleri büyüleyen koleksiyonda podyuma çıkan ünlü modellerden; Günay Musayeva, Sema Şimşek, Tuğçe Sarıkaya, Yağmur Ayaz, Sanem Balcı,  Chantal  Bruijn, Gözde Coşkun, Hande Aras, Jenya Krivenko, Gamze Balım, Özlem Karaoğlu ve Parıl Erdem , Dilek Çelik ve Olga Fabi gibi isimler yer aldı.

Pek çok ünlü ismin bir araya geldiği gecede, defile öncesi verilen resepsiyonda başarılı modacı Yelda Aslan eşi iş adamı İsmail Aslan ve iş adamı Kayınpederi Mehmet Aslan’la sohbet fırsatımız oldu. Çukulata imal ettikleri üzerine söyleşiye dönüştü. Böylece, başarılı girişimci iş kadını modacı Yelda Aslan’ın ikinci saygı duyulacak tarafı ortaya çıktı.

1988 yılından itibaren İstanbul’da üretime geçen dünyanın 45’ten fazla ülkesine ihracat yapan, Golbon, Meteor, Montana ve  Aslan gibi markalarla tanınan çukulata fabrika sahibi eşi Yelda Aslan.pek çok kimsenin rahat hayat süreceği maddi imkanlara sahip olmasına rağmen içindeki cevheri keşfederek iş ve aile sorumluluklarını dengeleyerek yetenekli olduğu mesleği seçerek iş hayatına girmiş. Pek çok kimseye istihdam kapılarını açmış.
Ülkemizde ev işlerinden dolayı işgücüne katılamayan kadın sayısı 11,5 milyon kişi olduğu, kadınların ekonomiye katılımı milli gelir artışına ve büyümeye, yoksulluğun azalmasına, nesillerin daha sağlıklı yetişmesine, kurumsal yönetimin güçlenmesine büyük katkı sağlandığı düşünüldüğünde; Moda tasarımcısı Yelda Aslan örnek iş kadınlarımızdan biri. Hem küresel çapta moda tasarımlı son derece muhteşem defilesi için Hem de ailesinin maddi imkanlarına sırtını dayamadan ekonomiye katkısından dolayı, yürekden takdirlerimizi sunuyoruz.

yilmazparlar@yahoo.com

   

Perşembe

Versus sanat Galeride Ramize Erer-AKLIMDA-Yılmaz Parlar

Versus'da Ramize Erer
 AKLIMDA'
22.12.2015 Salı günü Versus sanat galerisi Ramize Erer sanatcının AKLIMDA isimli sergisine ev sahipliği yaptı.
 Ramize Erer, epeydir resimden silinen insan öğesiyle yeniden buluşturuyor bizleri.
Bu resimler Erer’in kendisiyle de buluşması, yüzleşmesi.
“Akademili ressam”! Ama ilkgençlikten itibaren yöneldiği karikatürün “profesyonel” uğraşı halini almasıyla uzak kaldığı resme, upuzun aradan sonra yeniden dönüyor. Bir tür zorunlu dönüş... 2007’deki ani ve beklenmedik, “zorunlu” Paris yolculuğu, düşünsel, duyusal ve ifade düzlemlerde de yeni arayışları getirir.
Kişisel tarihe ve anayurda yolculuk, çizgilerin dilini, tonunu, formunu da dönüştürür. Tarihle beraber coğrafya, onunla birlikte “yurt” ve “yurttaşlık” sahne alır. İçine doğduğunuz, birlikte var olduğunuz insanat ailesi, yüzlerini hiç görmediğiniz, sadece öykülerini duyduğunuz uzak akrabalar dahi yanıbaşınızdadır. Fiziksel olarak değil, duyusal ve imgesel olarak.
Uzak kaldığı yurdu ve geçmişinin izlerini “hatırlama” süreciyle birlikte, sanatsal – estetik kökleriyle buluşur; resim de “hasret”lerden biridir. Kavuşulur.
Üzerine odaklandığı tarih/coğrafya yolculuğu, Erer’i bir “aile albümü” oluşturmaya götürüyor. Oradan portrelere uzanıyor. Bu kez yeniden yaşanana zamana, şimdiye ve özellikle de çocuklara yöneliyor. Adeta bir soy çizgisi izliyor.
İnsana yer vermeyen, ona dokunmayan tek bir çizgisi yok. Her yüzün bir mutlak hakikat taşıdığını, o hakikatin sayısız öykü taşıdığını biliyor ve bunu bize gösteriyor.


RAMİZE ERER
Balkan göçmeni bir ailenin kızı. Ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında dönemin en büyük mizah dergisi Gırgır’da karikatür çizmeye başladı.
Hıbır, Leman gibi haftalık mizah dergilerinde; aylık feminist yayın organı Pazartesi’nde; Radikal ve Karşı Gazete gibi günlük gazetelerde çizdi. Şubat 2011’de yayına başlayan kadın odaklı aylık mizah dergisi Bayan Yanı’nın kurucu, yönetici ve çizerlerinden.
2007’de iki çocuğuyla Paris’e yerleşti. Ertesi yıl bu kentte Dünya Kadınlar Günü açılan Kadın Kadına adlı ilk karikatür sergisini gerçekleştirdi. Ekim 2009’da Marsilya’da Barış İçin Kültür Organizasyonu kapsamında düzenlenen ulusulararası karikatür sergisinde yer aldı.
Almanya, Fransa başta olmak üzere dış basında birçok haber ve yoruma konu olan Erer’in çizgilerini topladığı Bir Bıyıksız (1990), Eşi Nadide (1995), Kötü Kız (1999), Tehlikeli İlişkiler (2000), Evlilik (2004), Kız Hikâyeleri (2015) adlı kitapları yayımlandı. Yine çizimlerinden bir seçki Chica dü Lüks adıyla Berlin’de Almanca olarak basıldı.
İş yaşamı nedeniyle uzun yıllar ayrı kaldığı resim, Paris’te kendilerini çizdirmeye, yaptırmaya başladı... ve bu kesintisiz devam ediyor

yilmazparlar@yahoo.com

Pazartesi

33 YAZAR TÜRK ÇOCUKLUK HİKAYESİ-YILMAZ PARLAR


33 YAZAR TÜRK ÇOCUKLUK HİKAYESİ

Patrice Rötig - Elif Deniz çifte ait yayın evi tarafından 16 Aralık 2015 tarihinde Fransız sarayında IFEA Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü desteğiyle “Une Enfance turque
bir Türk Çocukluk sunumu” Kitabın lansmanı yapıldı. Otuz üç yazarın çocukluklarını anlatdıkları, anekdotları, 1930 ve 1980 yılları arasında şehir - köy çocukluk.hayatları eşsiz hikayelerle günümüze yaşanan tarihi ile ışık tutuyor.
Yazarlar. Talat S. Halman, Demir Özlü, Rosie Pinhas-Delpuech Seda Arun, Zeynep Avcı, Gaye Petek, Selim İleri, F. Tülin, Emre Gültekin, Nedim Gürsel, Enis Batur, Tarık Günersel Patrice Rötig Sara Yontan, Ahmet İnsel, Ayşe Önal, Esther Heboyan, Haydar Ergülen, Ayşe Sarısayın, Yiğit Bener, Birsen Ferahlı, Şehnaz Hottiger, Selçuk Yıldız, Elif Deniz Ünal, Ayfer Tunç, Samim Akgönül, Sema Kılıçkaya, Elif Daldeniz Murat Yalçın, Sevengül Sönmez, Şafak Pavey, Azad ziya Eren ve Moris Farhi. Lansmana katılabilen ondan fazla yazar kısa kısa yazdıkları hikaye hakkında bilgileri paylaştılar. Fransızca fransada yayınlana kitabın Türkçesi hazırlanıyor.

Öğretim görevlisi (Çocuk sağlığı) Prof. Dr. Ayper Somer Elif Deniz Ünal ile yaptığımız söyleşide okumuş olduğu kitabın çok akıcı çok keyifle geçmişden günümüze ayna tuttuğunu sorgulamamız gerekenleri hatırlatdığı herkesin mutlaka bir şeylerle kendini özdeştirebileceğini söyledi.

yilmazparlar@yahoo.com


SKAL 2015 Skalite Ödülleri-Yılmaz Parlar


KALİTE ÖDÜLLERİNDE KALİTE
"Barış ve Kardeşlik" Temalı SKAL 2015 Skalite Ödüllerini Muhteşem sanatsal organizasyonla gerçekleştiren yönetim, ödüle layık olanı değerlendiren muhteşem seçkin jüri, Yerel ve Merkezi idarenin Turizm ile ilgili değerli temsilcileri, elit toplum son derece değerli ödüller, İstanbul Kongre Merkezinde muhteşem gece, ancak gözler Turizm ve Kültür Bakanını, Devlet -Yerel protokolunu aradı.
Türk turizminde KALİTE olgusunu gündeme getiren SKAL Skalite ödül töreninde SKAL International geçmiş dönem Dünya Başkanı Salih Çene, SKAL İstanbul Başkanı Feza Solaklar’a “Bu ödül törenini diğer çeşitli Branşlarımızda da yapmayı düşünmüştük, ancak böylesine güzel organizasyonun altından ancak SKAL İstanbul kalkabilir kararına vardık“ demekle görkemli başarılı organizasyonun güzelliğin altını çizdi.
Turizm sektöründe kişi ve kuruluşları ödüllendirmekle Kaliteyi üst seviyelere taşımayı amaçlıyan Skalite ödüllerinin  2015 bu seneki jürisinde Eski Skal International Dünya Başkanı Hülya Aslantaş, İstanbul Turizm Atölyesi Koordinatörü Tülin Ersöz, İstanbul Ticaret Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nüzhet Kahraman, Alem Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Melis Aygen, İZ TV Genel Yayın Yönetmeni Coşkun Aral, İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Nedret Apaydın ve MNG Airlines Lojistik Başkanı Emir Akın yer aldı.
Turizm sektörün en seçkin en duayen isimlerin bulunduğu SKAL 2015 Skalite Ödülleri gecesinde İstanbul Kongre Merkezi konferans salon sahne arkasında çeşitli kültürlere ait kapıların oluşturduğu dekor oldukça zengin kültürümüzün işaretlerini bütünleyen müzikal ve dans gösterisi hem anlamlı hemde özlem duyduğumuz o güzelliğin burukluğunu yaşatdı. "Barış ve Kardeşlik" Temasını tam anlamıyla vurguladı.
Sunucuğu yapan Ceylan Saner, SKAL İstanbul Kulübü Başkanı Feza Solaklar açılış konuşması için davet etti. Feza Solaklar sahnede yönetim kurulu; Fatma Bahar Birinci,  Ata Eremsoy, Selma Tatar, Ayşe Önen, Yusuf Can Arınel ve  Elif Balcı Fisunoğlu’nu yanına alarak  bu yıl Skalite ödüllerin temasını "Barış ve Kardeşlik" olarak seçtiklerini, kültürel çeşitliliğin verdiği güçle hayat bulduklarını, SKAL İstanbul Kulübü olarak çok sesliliğe sahip çıkmayı değerli bulduklarını dile getirdi.
SKAL İstanbul Kulübü Başkanı Feza Solaklar “Umarız barış yeniden vücut bulur. Bu seneki Skalite temamızı oluşturan barış, turizm ve kalite aslında ayrılmaz bir üçlü oluşturuyor. Barış olmadan, turizm ve kalite hiçbir zaman tam anlamıyla bir araya gelemiyor. Bizim de çabamız, üçünü bir arada gerçekleştirebilmek. Bu hedefe ulaşana kadar da sabırla çalışmaya devam edeceğiz.” Şeklinde konsepti açıkladı.
Feza Solaklar 18'incisini düzenledikleri skalite ödüllerine destek sağlıyan  MNG Airlines platin,  TAV Havalimanları, Çelebi Havacılık Holding A.Ş, SealedAir ve Redrock Minerals altın, gümüş ve tüm hizmet veren sponsorlara, jüri üyelerine teşekkürlerini sundu..

Seyahat acentası, konaklama, ulaştırma gibi ana sektörlerle birlikde turizme destek veren; Turizm Basını, medya, kültür değerlerinin korunması, dostluk ve tanıtım gibi konularda verilen sahiplerini bulan ödüller;
Otel kategorsinde Yerli Zincir hotellerden Maxx Royal Hotels, Yabancı Zincir hotellerden Raffles Istanbul Zorlu Center, Butik Otel  10 Karaköy, A Morgans Original, Resort hotel   Maxx Royal Belek Resort. Seyahat Acentasında Incoming Seyahat Acentası Universal Turizm, Outgoing Seyahat Acentası Fest Travel, Mice Acente Setur Mice/Setur Servis Turistik A.Ş. İç Turizm Seyahet Acente Etstur, Online Seyahat Rezervasyon/Hizmetleri - Bookinturkey (Setur), Havayolu olarak  Emirates Havayolu.
Rent- A- Car  Otokoç Otomotiv San. Tic. Ltd. Şti/Avis, Turistik Otobüs Kiralama  Aker Otobüs İşletmesi
Marina D Marin Didim Marina, Havalanı Yer Hizmetleri  Çelebi Hava Servisi A.Ş.. Restoran  Topaz Restaurant Etkinlik Mekanı Reji Events Center Istanbul By Kalyon. Çevrenin Korunmasına Katkı  NG Afyon Wellness & Convention. Kültürel Değerlerin Yaşatılmasına Katkı  BTA Havalimanları Yiyecek ve İçecek Hizmetleri A.Ş. Turizm Eğitimine Katkı  Vatel International Business School - Hotel & Tourism
Yılın Rehberi  Nükhet Everi,  Turizm Yayını   Best Of Istanbul Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama. Dernekleri Federasyon Ödülü  Kapadokya Ultra Trail Maratonu (Cut)
Özel Ödüller; Skalite Özel Ödülü Barış İçin Müzik,  Liluz Otel Diyarbakır, Prof.Dr. Aziz Sancar
Setur Servis Turistik. A.Ş, Sealedair Sürdürebilirlik ve Turizm Özel Ödülü: Wow Hotels Kremlin Palace
Bölge Ödülleri; Ankara Kulübü  Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi,  İzmir Kulübü  BTA Food & Dervis Group - Adnan Menderes Havalimanı  Tadında Anadolu Restaurant, Antalya Kulübü   Antalya Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Selim Gürata, Bodrum Kulübü - Ahşap Yat Yapım Ustası Erol Ağan, Marmaris Kulübü Bono Good Times, Kuşadası Kulübü - Kadıkalesi / Anaia Kazı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Fethiye Kulübü   Fethiye Otelciler Birliği (FETOB), Kapadokya Kulübü  Velotürk projesi,
Çukurova Kulübü  Adalı Holding'e Ait Starwood İşletmesinde Sheraton Adana Hotel, Eskişehir Kulübü  Eskişehir Genç Sanayi ve İşadamları Derneği, Konya Kulübü   Ney Otel, Karadeniz Kulübü  Karadeniz Turistik İşletmeciler Derneği (KATİD) Troia Kulübü  Grafik ve Fotoğraf Sanatçısı Mine Konakçı, Troia Kulübü - 18 Mart Üniversitesi Polifonik Koro Şefi Mete Gökçe


yilmazparlar@yahoo.com

Salı

ALİ BALKAN CEMAL REŞİT REY’DE-GÖNÜL YILDIRIM HABERİ



 ALİ BALKAN CEMAL REŞİT REY’DE


Japon Kültür Ateşesi: “Bu resim bende Japonya’ya  gitme isteği uyandırdı”

Ali Balkan’ın yorumlarını en çok merak ettiği Japon Kültür Ateşesi sergiyi geçtiğimiz günlerde gezdi.  Özellikle “Şehrin Coşkusu (2)-Sakura” adlı eser hakkında yorumda bulunan Ateşe, eserdeki duygunun kendisini Japonya’da,  özellikle de, Şehrinde baharı anımsattığını ve  Japonya’ya gitme isteğini uyandırdığını söyledi.  

Sanatseverlerin ortak yorumu: “İçimiz açıldı”


Sergiyi gezen sanatseverler Ali Balkan’a,  kurduğu İstanbul düşünden  etkilendiklerini, hikaye örgüsü ve şiirleri  çok beğendiklerini ifade ettiler.  ‘-Ali Balkan’ın İstanbul’u içimizi açtı, bizi hayallere sürükledi’ diyen  Yeşim Tezcan,  “ressamdan sergiyi dinlemek  çok farklı, önce mesajını vererek başladı, bol bol vapura binin dedi,  sonra da tek tek resimlerini anlattı.  İçimiz açıldı deyince de, bu ne ki bir vapur yolculuğunun yanında  diye ekledi. Tüm  bu anlattıklarından sonra vapura binmemek olmaz” denildi.


Sanat Eleştirmeni Ümit Gezgin :”Bu sergi muhakkak  yurtdışında değerlendirilmeli”

Serginin yerelden evrensele uzanan  bir İstanbul düşü, ütopyası olduğunu vurgulayan sanat eleştirmeni Ümit Gezgin, serginin yurtdışında da fazlası ile ilgi çekecek, İstanbul tanıtımına katkı sağlayacak bir sergi olacağını belirtti.
2009'dan beri Ali Balkan resminin gelişimini takip eden sanat eleştirmeni Ümit Gezgin, 2. sergi ziyaretinde Çanakkale zaferi 100.yıl serisi  üzerinde özellikle durdu. Gerek Şirket-i Hayriye’nin rolünün altının çizilmesi, gerek resimlerin özgün  yorumları itibarı ile serinin genişleyerek, Çanakkale’de sergilenmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Masallar şehri İstanbul III sergisinin artık son günleri… Sergi 17 Aralık perşembe gününe kadar 09:00-18:00 arasında Cemal Reşit Rey Konser salonu fuayesinde gezilebilir.


İinfo@parlarmedya.com

Pazartesi

Sherpa, Secrest Of Mallorca Gamze Karslıgil-Yılmaz Parlar

SHERPA NİŞANTAŞI’NDA 

Dünyaca ünlü Mallorca (Mayorka) incileri, doğal taş ve özel takılarının yer aldığı İspanya markası Sherpa, Secrest Of Mallorca olarak İstanbul Nişantaşı’nda Sevgi Şölen’e ait franchise ilk mağazası açıldı.
Açılışa, İspanya İstanbul Başkonsolosluk Ekonomi ve Ticaret Müsteşarı Ignacio Enriquez Amilibia, İspanya İstanbul Konsolosluk Dış Ticaret Ekonomi Uzmanı Emek Gizem Meral, İspanya güzeli ve bu yıl  yapılan güzellik yarışmasında Dünya 2’incisi seçilen ve aynı zamanda firmanın reklam yüzü Natalie Fernandez, İspanya markasını Türkiye’ye getiren başarılı Türk İş kadını ve  Sherpa Secrets Of Mallorca Yönetim Kurulu Başkanı Gamze Karslıgil, Dünya Markalar Derneği Başkanı Umut Çınar, Dünya Yaşlılık Derneği Akdeniz Bölge Başkanı Osmaniye Kursun, işkadını Birsen Kurtoglu, Nevşehir Dernekler Federasyon Başkanı Mustafa Şen, Prodüktör Efe Erdem, Aktif iş Kadınlar derneği Başkanı Dr. Gülten Erdem Ünlü başta olmak üzere iş,sanat ve magazin dünyasından bir çok ünlü isim de renk katdı. Açılışta, kurdeleyi ispanya Güzellik yarışma birincisi ve Dünya Güzellik yarışma ikincisi Natalie Fernandez kesti.

Başta İspanya İstanbul Başkonsolosluk Ekonomi ve Ticaret Müsteşarı Ignacio Enriquez Amilibia,, İspanya İstanbul Konsolosluk Dış Ticaret Ekonomi Uzmanı Emek Gizem Meral,olmak üzere emeği geçenlere plaket verildi. Plaketler verildiğinde Dünya Markalar Derneği Başkanı Umut Çınar ve İspanya İstanbul Konsolosluk Dış Ticaret Ekonomi Uzmanı Emek Gizem Meral Başarılı Girişimci iş kadını Gamze Karslıgil’e olan takdirleri   bildirerek birer kısa konuşma yaptılar. Gamze Karslıgil örneği  kadın girişimcilere ilham vereceği ve kadın girişicilerin önü açılacağı dile getirildi.

SHERPA Secret Of Mallorca markası kurucusu ve yönetim kurul Başkanı Gamze Karsligil ile yaptığımız söyleşide 2004 yılında İspanya’nın Mayorka Adasında Sherpa (Secrests Of Mallorca) adında kendi tasarımı özel takılarıyla  kısa sürede bir çok ülkeye satışını gerçekleştirdiğini, ülke kültürüne özgü tasarımıyla marka oluşturduğunu ve bunuda turizmci oluşuna borçlu olduğunu söyledi.

Mayorka İncilerin çok meşhur dünya markası olması ve değerli taşlarla bütünleştirdiğini, ve değerli taşların pozitif güç verdiğini, ülke kültürüne göre takılar yaparak Mayorka sınırları boyutlarını aştığını Dünya ya açılmaya hazır olduğunu öğreniyoruz. Franchise ve Bayilik sistemiyle her ülkeye her şehire yayılabileceğinin hazır durumda olduğunun bilgileri alıyoruz. Başarılı iş kadını Gamze Karslıgil; Sherpa markasıyla bir çok kişiye hem meslek hem de iş imkanı sağlamak arzusunda olduğunu ilave ediyor.

28. Tüketici Zirvesinin  panelinde konuşmacı olarak İspanya’nın Mayorka Adasından katılan “Sherpa Mallorca” şirketinin sahibi iş kadını Gamze Karslıgil, İspanya’daki Tüketici konuları hakkında yaptığı açıklamalarıyla dikkat çekmişti  Sherpa Mallorca, “Yılın En iyi Markası“ dalında Lobin Kalite ödülüne layık görüldü. İş kadını Gamze Karslıgil ödülünü, TSE Marmara Bölgesi Genel Müdürü Mehmet Hüsrev’in elinden almıştı.  
1998 yılından bu yana İspanya Büyükelçiliği Ticaret Ataşeliğinde, Dış Ticaret Uzmanı olarak görev yapan Türk pazarına girmek isteyen İspanyol İhracatçılara yönelik çalışmaları yürüten Emek Gizem Meral ile yaptığımız kısa söyleşide daha önce  
İspanya Ticaret ve Yatırım Ajansı (ICEX) ve İspanya Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Ataşeliği İstanbul Ofisi işbirliğinde, İstanbul´da, “İspanya´dan Türkiye´ye Tasarım” etkinliği gerçekleştirdiklerini hatırlatarak,Türkiye –İspanya iş hacmini sorduk. Emek Gizem Meral “Ekonomik ve ticari alanda ilişkiler Türkiye-İspanya ilişkilerinin önemli bir veçhesini teşkil etmektedir. 2013 yılında İspanya ile ikili ticaret hacmimiz 10,7 milyar Dolar, 2014 yılı itibariyle ise 10,8 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir (ihracatımız 4,7 milyar Dolar, ithalatımız 6 milyar Dolar). 

İspanya’ya ihracatımızda başlıca ürünler otomobil, vagonlar, yarış arabaları, petrol yağları ve bitümenli minerallerden elde edilen yağlar ve hazır giyim ürünleridir. İthalatımızdaki başlıca ürünler ise otomobil, steyşın vagonlar, yarış arabaları, arıtılmış bakır, işlenmemiş bakır alaşımları, kara taşıtları için aksam parçalarıdır. 

Ülkemizde yaklaşık 450 İspanyol firması faaliyet göstermektedir. 2002-2014 döneminde, İspanya’dan ülkemize gelen toplam yatırım miktarı 4 milyar 946 milyon Dolar olmuştur. İspanya’da 90’a yakın Türk firması faaliyet göstermektedir. 2002-2014 döneminde Türkiye’den İspanya’ya yapılan doğrudan yatırım tutarı 136 milyon Dolar’dır” bilgileri verdi.
yilmazparlar@yahoo.com


Pazar

ECE DORSAY-DÜNYAMIN HARİTASI MÜZİK ALBÜMÜ-YILMAZ PARLAR

DÜNYAMIN HARİTASI
Ece Dorsay – Dünyamın Haritası albümüyle zirve yolunda. Babası, Duayen Sinema yazarı Atilla Dorsay’dan ozanlık ve Annesi Leman Dorsay’dan da müzik sevgisi alarak ozan/şarkıcı/müzisyen olarak sanat dünyasına küçük yaşlardan itibaren adım atmış sanatcımız.

Ece Dorsay, 90’lı yıllardan beri kendi müziğinin ve sesinin peşinde bir ozan/şarkıcı/müzisyen. Dünyamın Haritası, 3. albümü. Her daim kendi sözlerini yazan ve kendi şarkılarını yapan, bir çok festival ve müzik mekanlarında icra eden Ece’nin çok yönlülüğünün göstergesi olarak bu albümde tüm aranjmanları ve tüm enstrümanları bulabiliyorsunuz.
Müziğe olan tutkusunun ve 2002 yılında yayımlanan ilk albümü Kum Saati ile çok iyi yorumlar almıştı, yaşına göre olgun bir albüm olduğu yazılmıştı. 2010 yılında yayımlanan Kırmızı Karanlık albümüyle, ruhundaki evrim ve devrimleri, farklı renkleri cesurca bize sunmuştu. Kırmızı Karanlık klibi de Türkiye’de devrim niteliğindeydi, klibin zarafeti, mesajını daha derinden vermesine sebep olmuştu. Ece, sektördeki imkansızlıklardan yaratıcılığı doğurdu. Röportajlarında, yazılarında ve şiirlerinde şablonlara karşı duran Don Kişot gibi bir çocuk kadın vardı.
Dünyamın Haritası albümünün bir kısmını evinde, bir kısmını Sezen Aksu’nun stüdyosunda kaydetti. Ajda Pekkan yorumuyla tanıdığımız Vitrin haricinde tüm söz ve besteler gene kendisine ait. İlk kez bir cover’a bu albümde yer verdi. Yorumlamayı  hep hayal ettiği Vitrin’e yine farklı ve özgün bir klip çekti. Bu şarkının sözleri, Ece’nin aşka bakışını, cesaretini ve kadınlara yüklenen rolleri yıkmasını cesur bir dille anlatıyor. Emek Sineması yıkıldığında, İstanbul Ayaklar Altında adlı şarkıyı besteledi. Fosil, Kırmızı Karanlık’a ilham olan karaktere veda şarkısı olarak, 2010 yılında bestelendi.
Ece Dorsay, bildiği yoldan şaşmayan, sıradışı ses rengi ve duruşuyla benzeri az bulunan, mülti enstrümantalist ve çok yönlü bir kadın ozan/şarkıcı. Sadece cesareti, sektördeki savaşı ve sağlam duruşu için bile albümleri arşivlenmeli.

yilmazparlar@yahoo.com

Pazartesi



ELİT İNSANLAR NEŞE İÇİNDE MÜZAYEDE


Surre Alayı tablosu 920 Bin TLye alıcı buldu.


6 Aralık 2015 Pazar günü Antik A.Ş. tarafından Antik Palace’da kendilerinin ifadeleriyle  289. Müzayede Gerçekleşti.


Elit insanların rahat huzur ve neşe içinde katıldığı özel koleksiyonlardan seçilmiş değerli tablolar ve antikaların satışa sunulduğu müzayedeyi hiperaktif keyifli bir şekilde yöneten deneyimli duayen Turgay Artam bazı eserlerde nazik hatırlatmalar yapmakla ilgiyi artırarak tatlı çekişmeyi hareketlendirdi.


Turgay Artam’ın Yönetimindeki Antik Aş Müzayede 800-900 Bin üzerinde kolay alıcı bulan iki tablo; Naci Kalmukoğlu’nun Padişahın cuma Selamlığında Yeni Camiye gelişi tablosu 800 Bin   TL Stefano Ussı’nın Surre Alayı tablosu 920 Bin TL


5.Bin TL.ile 800 Bin fiyat frekansları arasında açılan müzayede yüzlerce sanatsever koleksiyonerlerin katıldığı, yüzlerce kalemin doruklara çıkan rakamların oluşturduğu iş hacmi sektöre canlılık getirirken Devlet kasalarına katma değer vergisiyle potansiyel gelir sağladı.


Katılımcı sanatsever koleksiyonerlerin arasında göze çarpan isimlerden pek çok onur ödüle sahip koleksiyoner Sinema oyuncusu İzzet Günay ve eşi İpek Günay ile Klasik unutulmaz Türk ressamlarımızdan İbrahim Çallı torunu Türkiye Millet Meclisi ressamlığı yapan Yaşar Çallı ve Çiğdem Çallı kendilerini İbrahim Çallı tablosu önünde görüntüledik.


Yeni koleksiyoncuların sayısındaki artışın sanat piyasası için çok olumlu olduğunu belirttiği gibi, Bir kere daha görüldü ki; sanat sektöründeki hareketler, sanat ürününe değişik fiyat seviyelerin her biri arasındaki ilişkiyi kuran talep fiyatının fonksiyonunu belirlerken, Kültürel sermaye birikimi ve ekonomik kalkınma arasında anlamlı bir bağ olduğu görüşü gözler önüne serdi.


Nazmi Ziya “Natürmort” 530 Bin TL, Hikmet Onat “Sarıyer Yeni Mahallede tekneler” konulu eseri 250 Bin TL,  İbrahim Çallı “Boğaz’da balıkçılar” 240 Bin TL fiyata satıldı.

Müzayedede Osmanlı Hat eserlerine de büyük ilgi vardı:
Hilye-i Şerife Mahmut Celaleddin, 265,000 TL
Kamil Akdik Hat Levha 310 Bin TL satıldı.

Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa koleksiyonundan müzayedeye çıkan Tombak sahanlar 190 Bin TL fiyata satılırken, Yıldız Vazo 70 Bin TL


 Son yıllarda önceliği kültür odaklı kentsel gelişim projelerin kültür ve sanatsal yatırımlarla kentsel canlanma yaratmaya çalışmakta kültürel sermayeyi oluştururmaktadır.

Kültürel miras ve yaratıcılıktan beslenen,Kültürel sermaye ülkenin sahip olduğu fiziki ve beşeri sermayenin daha akılcı ve verimli kullanılmasına olanak vermesini sağlar  ekonomide katma değer yaratır.
Toplumsal bütünleşme, kimlik oluşturma ve dayanışma için önem arz eden Kültürel sermaye birikiminin sosyal refahı arttırıcı etkisi olduğu kadar ülke ekonomisi için istihdam ve gelir arttırıcı etkisi de vardır.
Kültürel ve sanatsal yatırımlar ekonomik değer yaratma potansiyelinin bilincinde olan Gelişmiş ülkeler kültürün çoğaltan etkisi ile ekonomideki diğer sektörler ile etkileşimde bulunurak büyüme hızını artırmaktadırlar.Böylece sanata kültüre hareket kazandırmasıyla birlikte taşlar yerine oturmaktadadır. Zaman içerisinde eserler ait olduğu ortama geri kazandırılmaktadır.


yilmazparlar@yahoo.com

SELÇUKLU KERVANSARAYLARI RESSAM PINAR ÇİMEN İLE YENİDEN HAYAT BULUYOR -YILMAZ PARLAR

     SELÇUKLU KERVANSARAYLARI 
  RESSAM PINAR ÇİMEN İLE YENİDEN HAYAT BULUYOR 


Geçmişle gelecek arasında görsel bir köprü kurmayı amaçlayan Ressam Pınar Çimen, Anadolu kervansaraylarını konu alan ve ‘1150’ adını verdiği resim sergisini 5 Aralık’ta Nişart Maçka Galeri’de açmaya hazırlanıyor. 


Modern resim sanatının önde gelen isimlerinden Pınar Çimen, ‘1150’ adını verdiği yeni sergisini 5 Aralık Cumartesi günü Nişart Maçka Galeri’de sanatseverlerle buluşturuyor. 30 eserden oluşan ve Anadolu coğrafyasındaki Selçuklu kervansaraylarını konu alan sergi, Çimen’in uzun sanat yaşamındaki önemli köşe taşlarını yansıtmayı amaçlıyor. 

İpek Yolu üzerinde yer alan onlarca kervansarayı ziyaret ederek, uzun soluklu kültürel ve tarihsel bir araştırma yaptığını ifade eden Ressam Pınar Çimen, amacının geçmiş ile gelecek arasında görsel bir köprü kurmak, farkındalık yaratmak olduğunu söyledi. “Yüreğimdeki bütün devinimi, gizi, duyguyu resimlerime yansıttım” diyen Çimen, Anadolu’da I.Mesut tarafından inşa edilen Alayhan’ın yapım tarihi olan ‘1150’yi ise sergi adı olarak seçtiğini ifade etti. 

Sanatseverleri düş gücünün doruklarında sıra dışı bir gezintiye davet eden Ressam Pınar Çimen, şunları söyledi: ‘‘Gerçekçi mimari anlayışı, modern sanat düzenlemesi içinde anlatmayı seçtim. Bugün ve geçmiş arasında bir anlamda görsel bir köprü kurmak amacıyla nesne ve zaman bulgusunu kullandım. Kapılar geleceği, kubbe formları geçmişi anlatırken kervansaraylar kimliklerini kaybetmeden sisli perdeler arkasında varlıklarını sürdürdüler. Soğuk sıcak renkler, açık koyu lekeler geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki farklılıklara göndermeler yaparken, çizgiler geçmişteki mimari formları şimdiki yaşama sıkı sıkı sarılmasına sebep olan bağlarında simgesi olmakta. Kaderine terk edilmiş unutulmuş yok olmaya yüz tutmuş eskimiş solmuş kervansaraylar canlı renklerle dile gelir. Morlar fısıltı olur kırmızılar çığlık…’’ 

      
yilmazparlar@yahoo.com

LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI-YILMAZ PARLAR


LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI.....

LEYLA UMAR’IN GİTTİĞİ GÜN,  EREN ATİLLA’NIN GELDİĞİ GÜN

   Artık Teşvikiye camiini her detayıyla biliyorum. Barok mimarisini, zarif minaresini, musalla taşının konduğu yeri, özel parmaklıklarını... Kendisi gibi zarif ve bozulmamış bir semtin göbeğinde, mimari yoluyla aldığımız estetik zevkle öte yana uğurladığımız dostlarımızın acılarının garip biçimde birbiriyle hemhal olduğu özel bir yapı... Kederi ve matemi bür tül gibi sarmalayan güzelliği içinde...
   Oradan en son Leyla’yı uğurladık. Türk gazeteciliğinin unutulmaz adı. Şen kahkahası yıllar boyu kulaklarımızda çınlamış, dostlarına sadakati birçok kez denenmiş, tüm dünyayı dolaşmış, tüm gazetelerde yazmış, ilgi duyduğu tüm ünlülerle konuşmayı başarmış bir kadın. Üstelik hep zarif, hep güzel, hep şık kalmayı da bilmiş..  
Leyla ve Pygmalion’u
   Onu bu kısa yazıda anlatamam. Apayrı bir portre gerekir - anılarımda veya bir ‘portreler kitabı’nda...Ama çok özetle yazayım.
   Ben onu tanıdığımda Refik Erduran’dan boşanmıştı. Tek çocuğu Adnan bir önceki eşindendi. O ve eşi, değerli yemek yazarı Hülya Ekşigil hayatını gerçekten dolduran kişilerdi. Elbette onlardan olan yakışıklı torunu Arda da...Bir dönemde onların ailece Kanada’ya göç etmeleri Leyla’yı nasıl üzmüştü!...
   Ama Refik’i hep sevdi. Çokluk alayla, kimi zaman nefrete dönüşen bir acılıkla söz etse de, bunların ardında gerçek bir büyük aşk olduğunu hep hissetmişimdir. O çok mütevazi biçimde başlayan meslek hayatında ona yeni ufuklar açan, alıp Hollywood’a götüren ve orada bambaşka bir alemle tanıştıran Refik’de bir tür Pygmalion’unu bulmuştu. Kişiliği ve yaşam zevki onunla birlikte gelişmişti.
    Peki nasıl olmuştu da Refik Erduran gibi duyarlı, edebiyatçı, kişilikli bir adam, vaktiyle Nazım’ı hapisten kaçırmasından unutulmaz oyunlarına birçok şeyle sanatımızın temel kişiliklerinden biri olan bir gazeteci-yazar, Leyla gibi biri kadınla mutluluğu bulamamıştı? Bir tür Charlie Sheen sendromu mu?
   Ama cenazesinde hayli çökmüş bir Erduran bana ‘ona karşı hatalı davrandım’ dedi. İçtenlikle, üzüntüyle...Nitekim o gün Cumhuriyet’de çıkan yazısında tam anlamıyla günah çıkarıyor ve pişmanlığını dile getiriyordu. Bad-el Harab-ül Basra!...
Madrid’de Leyla ile
   Leyla büyük bir yazar değildi. Gerçek bir kültür insanı da değildi. Bir süre önce çıkan (ve evde birtürlü  bulamadığım) anıları, yaşadıkları kadar lezzetli olmamıştı. Yıllar önce Kurosawa’nın çok sevdiğim (ve 100 Yılın 100 Filmi kitabıma aldığım) Ran filmini öylesine övmüştüm ki, bir grup dostuyla Fitaş sinemasına gidip görmüştü. İlk karşılaşmamızda o iri gözlerini açarak bana  “Aşk olsun...Ne biçim  bir filme yolladın bizi!” deyişini hatırlarım. 
    1991 yılında onun aracılığı sayesinde İspanyol havayollarının davetiyle bir grup gazeteci olarak Madrid’e gittiğimizde, biz birkaç kişi yarım günümüzü ünlü Prado müzesine ayırırken, o şöyle bir göz atıp hemen kaçmıştı.
    Ama o Leyla’ydı işte...Afra-tafrası olmayan, hep içinden geldiği gibi davranan ve hayatı dört elle kucaklamayı seven bir yaşam ustası. Sanatla yaşamın kimi zaman oluşan çatışmasında Leyla’nın hep gerçek hayatın yanında yer alacağını bilirdiniz.  
     İlk yıllarında benim de uzaktan izlediğim bir gazeteciydi. Ancak 80’lerde karşılaşıp tanıştık. Ve çok iyi ahpap olduk. İstanbul’da Bedrettin Dalan dönemi bu ahpaplığı pekiştirdi. Çünkü onun yerel yönetimde –elbette Turgut Özal’ı ve yeni yerel yönetim yasasını da arkasına alarak- belediyeyi ilk kez sürekli iflas halinden ve dilenci pozisyonundan çıkarıp güçlü ve etkin bir yerel yönetimi kurmasını ibretle izliyor ve yanında yer alıyorduk.
   Böylece Leyla da Ortaköy’deki yeni evini bir kültür ve dostluk merkezi haline getirdi. O evin terasındaki davetleri ve Boğaz’a karşı yenen yemekleri unutamam. Dalan üzerindeki etkisi, sanıyorum, hatta biliyorum ki o sıralarda yıkılan eski Kuruçeşme depolarının yerinde görkemli bir park yapılmasına katkıda bulundu.  O park, son yıllarda sürekli yağmalanan Boğaziçi’nde artık ölümsüz bir yeşil vahadır. Ve birgün Dalan ve Leyla’nın karşılıklı büstleriyle süslenmesi gerekir.
Serbest gazetecilik ve ünlüler
   Çok emek verdiği ve başta Abdi İpekçi tüm yazarları ve yöneticileriyle büyük dostluk kurduğu Milliyet’den ayrıldıktan sonra, serbest gazeteciliğe başladı. Yani 70’lerin sonu...Bu ona yepyeni bir dönem açacak ve ‘free lance’ denen bu özgür gazetecilikte dünya çapında bir isim olacaktı. Ünlü Oriana Fallaci’nin bile pabucunu dama attıran..
   Böylece o ünlü söyleşiler başladı. Hep yanaşması zor, konuşulması imkansız gözüken isimlerle: Fidel Castro, İdi Amin, Humeyni, Nelson Mandela, Carlos Menem, Yaser Arafat, Raissa Gorbaçov, Felipe Gonzales… Ya da Kirk Douglas, Liza Minnelli, Diana Ross, Julio Iglesias gibi seçme sanatçılar.
   Kimsenin yanına yanaşamadığı Afrikalı diktatör İdi Amin röportajını dünya ajanslarına satmış, bu da ona ün ve saygınlık getirmişti. Ayni zamanda Ortaköy’deki evini de…O teras partilerini İdi Amin Dada’ya borçluyduk!... Ve Leyla bunu hep alayla söylemekten zevk alırdı.
Fidel’e balık pişirmek!...
    Ama zirve herhalde Fidel’di. 20 yıla yakın peşinde koştuğu ünlü devrimciyle söyleşinin gerçekleşeceği ortaya çıkınca, buradan aldığı levrekleri oraya götürüp Fidel’le birlikte pişirmek…Kimin aklına gelirdiÖylesine kadınca ve öylesine zekice bir iş ki…İşte kadın gazetecilerin üstünlüğünü gösteren bir diğer anekdot. Fallaci’den Oprah’a…
    Leyla hayır işlerini de hiç ihmal etmedi. Bizzat sokaklardan kurtarıp himayesine aldığı roman kökenli Yusuf Kulca ile birlikte Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’nı kurdu. Ve dernek çeşitli kurumların Leyla sayesinde gelen desteğiyle, uzun zaman çok iyi çalıştı. 
    Neyse…Daha çok şey var ama…Biz onunla 90’ların ikinci yarısında bozuşur gibi olduk. Ondan aldığım bilgiyle Yeni Yüzyıl’a yazdığım bir Bodrum yazısı ciddi biçimde yalanlandı, ben de isim vermediysem de bilgi kaynağımı suçladım. Bunu yapmamalıydım, öyle bir dostluğu riske atmamalıydım. Ben de Refik Erduran gibi kabahatli olduğumu itiraf edeyim mi?
   Aramıza bir kırgınlık girmişti. Ama sonra bunu aşmayı başardık. Hatta bir ara ayni gazetede, Sabah’da buluştuk. Benim için ne onur!...
   Ve daha sonra onun inişi başladı: Alzheimer denen çağdaş bela…Son dönemde kötüleşiyordu. Sevgili Hülya Ekşigil bana ‘hiç gitmeyin, üzülürsünüz’ diyordu. Keşke dinlemeseydim, keşke gitseydim. Şimdi, onu bunca zaman görmemişken ölümü çok daha üzüntülü değil mi?
Bana ayni gün gelen armağan: Eren Atilla
   Ama kader işte…Leyla’nın gittiği ayni gün, hayat bana güzel bir armağan verdi. Ve oğlum Gökhan’la eşi Ezgi bize ikinci torunumuzu armağan ettiler: Ozan’dan sonra Eren…Üstelik göbek adı da Atilla. Yani Eren Atilla Dorsay…
   Burada torun sahibi olmanın güzelliği ve heyecanı üzerine ahkam kesecek değilim. Öyle bir duygu ki bu, ancak başınıza gelirse anlarsınız. Yaşanmadan anlaşılmayan o özel durumlardan…
   Ama siz okurlarımı ilgilendirebilecek yanı şu: Eren bana her açıdan umut ve enerji verdi. Farkındasınızdır: bir süredir (yani 1 Kasım’dan beri) sinema  dışı hiçbir şey yazmadım. Siyasete ya da çevre sorunlarına hiç bulaşmadım.
    Elimden gelmedi, yapamadım, yazamadım. Ve böylece son seçim mağluplarının genel teslimiyet ve bezginlik tavrını ben de paylaştım.
   Ama hayat devam ediyor. Leyla’nın gittiği gün ve saatlerde gelen Eren Atilla, benim için kişisel bir doping. Sanki tanrısal bir işaret. Ve de: haydi bakalım, iş başına….
  

Cumartesi

6.ncı Malatya film festivali-Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi-Yılmaz Parlar

YEŞİLÇAMIN DİKİLİ AĞAÇLARI


6. Malatya Uluslararası Film Festivali bu sene çok güzel çok anlamlı  bir etkinliğe imza attı. Malatya Festival ekibi Valisi ve Belediye Başkanı ile birlikde festival ikinci gününde sanatcılar adına kayısı bahçesi oluşturarak kayısı fidanı dikti.



Malatya Uluslararası Film Festivali’ne katılan sanatçılara "Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi"ne kendilerine özel kayısı fidanı dikildi. Bundan sonra devam edecek gelenekde katılan santcı adlarına fidan dikilecek. Yaklaşık beş yıl sonra meyve verecek meyveleri Kayısı festival günlerinde sanatcılar meyvelerini yiyebilecekler.
Ağaçlandırma etkinliğinede ilham olacak bu güzel anlamlı düzenlenen fidan dikme gününde  Malatya Valisi Süleyman Kamçı ile eşi Ayşe Kamçı, sanatçılar Perihan Savaş,Serdar Gökhan, Selda Akkor, Suzan Kardeş ile sinema yazarı ve tarihçi Agah Özgüç ve Gürcüstanlı sinema yönetmeni Eldar, festival ekibi bürokratlar basın mensubları hazır bulundular


Malatya Valisi Süleyman Kamçı ilk şehri temsilen eşi Ayşe Kamçı ile fidan dikmeyi başlatdı. Vali Süleyman Kamçı Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi’nin festivalin örnek bir bahçesi olacağını söyledi. 5 yıl sonra ilk meyvesini verecek kayısı ağacı kayısı festival zamanı yaz ortalarında sanatçıların meyve yiyebileceklerini dile getirdi.


Vali eşi Ayşe Kamçı adına dikilen fidana toprak atarken 33 yaşında kaybettiği yeğeni doktor Ahmet Volkan adına diktiğini söyledi. Kendi öldü ancak fidanı yaşayabileceğini kaydetdi.
6. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Onur Ödülü'nü alan sinema sanatçısı Perihan Savaş,  "Benim de bir dikili ağacım oldu. 5 yıl sonra yemeye geleceğim.”dedi  




Festivalde Emek Ödülü'nü alan sanatçı Suzan Kardeş “Kayısımada makyaj yapacağım. Bu tür organizasyonların olması çok güzel bir şey. Tamam bir festival ama bu yan etniklikler müthiş. Sadece ağaç dikme değil seminer, gösteri ve minder sohbetleri de var. Malatya, daha önce hep yanından geçtiğim bir yerdi. Şimdi dikili ağacımı görmeye geleceğim . Ağacım biraz kırmızı olacak. Kayısı renginin biraz daha koyusu olacak. Kayısının kenarlarının kızarmışını çok seviyorum. Olmadı ben gider onları tek tek boyarım, makyaj yaparım" dedi.
Sanatçı Serdar Gökhan da diktiği fidana sarıldı kucakladı. Birde öpücük koydurmayı ihmal etmedi.
Ağah Özgüç buda bir tarih dedi. Çok anlamlı bulduğunu söyledi.
yilmazparlar@yahoo.com