Cumartesi

Skal İstanbul Pandeminin Toplumsal Sonuçlarını Değerlendirdi

  Skal İstanbul Pandeminin Toplumsal Sonuçlarını Değerlendirdi


Şubat ayı toplantısı için bir araya gelen Skal İstanbul Kulübü, Prof. Dr. Ali Ergur’un konuşmacı olduğu toplantıda salgının öncesindeki sosyoekonomik ortama da dikkat çekerek, pandeminin Türkiye’de ve dünyada yol açtığı sonuçları ele aldı.



Turizm ve seyahat sektörünün tüm paydaşlarını ve önemli isimlerini bir araya getiren Skal İstanbul Kulübü, şubat ayı toplantısını online ortamda gerçekleştirdi. Skal İstanbul’un değerli üyelerinden merhum Şükrü Ergur’un oğlu, Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Yazar Prof. Dr. Ali Ergur konuşmacı olduğu toplantıda, pandeminin öncesindeki sosyoekonomik ortama, hem Türkiye’de hem de dünyada yol açtığı sonuçlara ve COVID-19 mücadelesine katılan sağlık çalışanlarının deneyimlerini incelediği “Ateş ve İhanet” kitabına değinerek pandemiyi aşmak için bireysel ve toplumsal çözümleri değerlendirdi.



Bu zamana kadar görülen en etkili salgın


Tarihte birçok salgın örneğinin olduğunu belirten Prof. Dr. Ergur, “19. yüzyıl öncesinde dünyada sürekli salgın hastalıklar görülüyordu. Tarihin bazı dönemlerinde yıllarca süren ve milyarlarca insanın ölümüne sebep olan salgınlar var. Örneğin; ‘Kara Ölüm’ olarak bilinen veba salgınında, Londra nüfusunun 3’te 1’i yok olmuştur. Ancak tarihte görülen hiçbir salgın Covid-19’un yarattığı kadar geniş çaplı bir etki yaratmamıştır.” dedi. Pandeminin, daha önceki salgınlardan daha büyük bir tesirinin olmasının en büyük nedeninin küreselleşme olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ergur, “İnsanlar hiç olmadığı kadar seyahat ediyor ve küreselleşme yer değiştirmeyi hızlandırdı. Patojenler de bu nedenle hızlı yayılıyor. Yayılma süresi bir uçuş süresi kadar.” diyerek enformasyonun yayılmasının da geçmişten çok daha hızlı olduğunun altını çizdi.



Pandemi sosyoekonomik düzenin aksayan yönlerini ortaya çıkardı


Pandemi öncesi dönemdeki sosyoekonomik duruma değinen Prof. Dr. Ali Ergur, 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünyayı bütünleşik pazar olarak gören kapitalizmin, her şeyin birbirine bağlı ve borçlu olduğu bir düzen getirdiğini söyledi. Bu sistemde her şey birbirine bağlı olduğu için yaşanan bir aksamanın büyük sorunlara yol açabildiğini ifade eden Prof. Dr. Ergur, “Finans Kapitalizmi beraberinde insanlara tek başına olduğunu dayatarak bireysel kurtuluş mitosunu, üretim yerine tüketim ile var olma biçimini ve doğayı sonsuz tüketme arzusunu getiriyor. Pandemi bunun böyle gidemeyeceğini gösterdi. Tüketimin ve yalnızlığın yerini pandemi ile iki önemli ilke aldı; üretim ve örgütlenme. Salgın; eşitsizlikleri daha görünür hale getirdi ve belli konulardaki gelişmelerin daha hızlı yaşanmasına sebep oldu. Elektronik iletişimin önem kazanması buna bir örnek ve önümüzdeki süreçte de bu iletişim kanalları hayatımızda var olacak.” diyerek sözlerini sürdürdü.



Eski kurallar yerini yeni eylem kalıplarına bıraktı


Pandeminin ilk döneminde 16 ilde, 23 ayrı sağlık kuruluşunda farklı alanlarda çalışan 49 sağlık çalışanı ile yaptıkları araştırmanın sonuçlarına değinen Prof. Dr. Ali Ergur salgının, eski kurallar yerine yeni eylem kalıplarının oluşmasına, çalışma ortamının düzensizleşmesine, hastanelerde ve sağlık kuruluşlarındaki çelişkilerin görünür hale gelmesine neden olduğunu ifade etti. 


         Geçmişi, Günümüzü ve Geleceği sembolize eden üç fidan


Skal İstanbul Başkanı Ayşe Önen, “Covid-19, dünyayı sarsmaya ve dengeleri değiştirmeye devam ediyor. 2020 yılının başından itibaren sadece sağlık sistemini değil, sosyolojik, psikososyolojik, siyasal ve ekonomik düzeni, eğitim sistemlerini etkileyerek dünyanın işleyişini askıya aldı. İçinde bulunduğumuz süreç yaşam tarzının sorgulanmasına, birçok rutinin farklılaşmasına sebep oldu. Dijitalleşme, fiziksel olarak birbirinden uzak kalan insanları yeni bir izolasyon sürecine soktu. Bizler de bu süreçte online toplantılarımıza devam ederek sizleri ilgili konularla desteklemeye odaklandık.” dedi. Toplantıya katılım sağlayan herkese teşekkür eden Önen, Prof. Dr. Ali Ergur’a, Hatay Turizm Ormanı’na Geçmişi, Günümüzü ve Geleceği sembolize etmesi amacıyla yapılan üç fidan bağışının sertifikasını takdim etti. 

yilmazparlar@yahoo.com

Pazar

AvivaSA’dan Psikososyal Destek

  AvivaSA’dan Psikososyal Destek



AvivaSA’dan Pandemi Sürecinde 60 Yaş Üzerine Psikososyal Destek


AvivaSA, pandeminin 60 yaş üstü insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara Büyükşehir İlçe Belediyeleri iş birliğiyle hayata geçirdiği “Pandemi Yardım Projesi” çerçevesinde sağlıklı gıda kolisi ve sağlık, hijyen paketlerinin dağıtımının ardından çalışmalarına psikososyal destekle devam etti. Pandemi döneminde artan endişe ve yalnızlık duygularını azaltmak üzere uzman psikolog ve gerontologlardan oluşan Psikososyal Destek Ekibi ile görüşen yaşlılar, projeden memnuniyet oranlarının yüzde 100, mutluluk oranlarının 98,3 olduğunu belirtti.



Sabancı Holding ve 300 yıllık dünya sigorta devi Aviva iştiraki olan AvivaSA, Türkiye’nin yaşlanmaya hazırlığına rehberlik etmek ve toplumun yaşlılık algısının pozitife dönüşmesine katkıda bulunmak hedefiyle başlattığı “Her Yaşta” projesi çerçevesinde İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara Büyükşehir İlçe Belediyeleri ile işbirliği yaparak “Pandemi Yardım Projesi Planı”nı hayata geçirdi. Proje çerçevesinde bu illerde 2 bin 300 kişiye sağlıklı gıda kolileri ile sağlık ve hijyen paketleri ulaştırıldı. Projenin ikinci aşaması ise psikososyal destek oldu. AvivaSA’nın genç, uzman psikolog ve gerontologlardan oluşan Psikososyal Destek Ekibi, getirilen kısıtlamalar nedeniyle evde kalmak zorunda olan ve bu nedenle yalnızlaşan yaşlılarla telefon görüşmesi yaparak onların kaygılarını paylaştı. 904 kişiyle yapılan ve nesiller arası iletişimi destekleyen görüşmeler sonunda projeden memnuniyet oranı yüzde 100, mutluluk oranı ise yüzde 98,3 oldu.


Psikososyal Destek Ekibi ile görüşen pek çok yaşlının tekrar aranma talebinde bulunduğunu belirten AvivaSA Pazarlama ve Transformasyon Genel Müdür Yardımcısı Yeşim Taşlıoğlu, konuya ilişkin şunları söyledi: “Pandemi sürecinde en büyük risk grubunu olan 60 yaş üstü kesim kısıtlamalar nedeniyle hem psikolojik ve sosyolojik olarak olumsuz etkilendi. Psikososyal Destek Ekibimiz yaptığı görüşmeler sonucu bu kesimde karşılaştıkları en büyük sorunun maddi sıkıntılar, sağlık problemleri, dışarı çıkamama, özlem ve hastalık korkusu olduğunu tespit ettik. Bu süreçte fiziksel aktivitelerin kısıtlanmasıyla beraber hayattan keyif almadıklarını, yalnızlık hislerinin arttığı söyleyen yaşlı vatandaşlar, kendileriyle yapılan görüşme sonrası daha mutlu ve iyi hissettiklerini belirtti. AvivaSA olarak yaşlıların endişelerini ve korkularını gidermek, bu dönemde yanlarında olmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Proje kapsamında 2 bin 300 adet gıda ve sağlık kolisini ulaştırdık, Psikososyal Destek Ekibimiz ise 60 yaş üstü 904 kişiyle iletişime geçerek 416 kişiye psikolojik destek sağladı.”



AvivaSA Hakkında


Türkiye’nin önde gelen bireysel emeklilik ve hayat sigortası şirketlerinden AvivaSA Emeklilik ve Hayat, 31 Ekim 2007 tarihinde kurulmuştur. Türkiye’nin öncü kuruluşlarından Sabancı Holding ile üç yüz yılı aşan köklü bir geçmişe sahip İngiliz sigorta devi Aviva plc.’nin eşit ortaklık ilkesiyle kurulan AvivaSA’nın hisselerinin yüzde 20’lik bölümü ise “AVISA” koduyla Borsa İstanbul’da işlem görmektedir. AvivaSA, “bireysel emeklilik”, “hayat sigortası”, ve “ferdi kaza sigortası” alanlarında yenilikçi ürünlerini, benzersiz çoklu dağıtım kanalı yapılanması ile müşterilerine sunmakta; Türkiye’nin en büyük direkt satış kadrosunun yanı sıra Akbank ile iş birliği bulunan güçlü bankasürans ağı, acenteleri, tele satış kanalı ve kurumsal projeler ekibi ile hizmet vermektedir.



yilmazparlar@yahoo.com

Cuma

Skal İstanbul Ve Göbeklitepe

 Skal İstanbul Ve Göbeklitepe 

Skal İstanbul Tarihin Başlangıç Noktası Göbeklitepe ile Yıla Başladı

 


Ocak ayı toplantısı için bir araya gelen Skal İstanbul Kulubü, yeni yıla Şerif Yenen ile 12.000 yıllık geçmişiyle tarihin başlangıç noktası olarak kabul edilen Göbeklitepe’yi sanal ortamda gezerek başladı.

 


Turizm ve seyahat sektörünün önemli isimlerini ve endüstrinin tüm paydaşlarını bir araya getiren Skal İstanbul Kulübü, online ortamda gerçekleştirilen aylık toplantıda buluştu. Turizm uzmanı, seyahat yazarı, profesyonel rehber, film yapımcısı Şerif Yenen, konuşmacı olduğu toplantıda dünya tarihini değiştiren ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde ikinci yılını geride bırakan Göbeklitepe hakkında önemli bilgiler paylaştı.

 


Dünyada bulunan en büyük ve en eski anıtsal taşlar Göbeklitepe’de

 

Şerif Yenen etkileyici sunumunda dünya basınında “ilk tapınak” olarak önemli yayınların kapaklarında yer almış olmasına rağmen Göbeklitepe’nin, tapınak olduğuna dair kesin kanıtlar olmadığını belirtti. Yenen, daha önce yerleşim yeri olmadığı düşünülen Göbeklitepe’de, son dönemdeki bulgulara bakılarak yerleşim yeri olarak kullanılmış olabileceğine dair izlerin de bulunduğunu söyledi. Göbeklitepe’de bulunan yapıtlarda erkek figürünün ön planda, kadın figürünün ise yok denecek kadar az olduğunu belirten Yenen, gerçek insan boyutlarında yapılmış, obsidyen gözleriyle en eski insan heykelinin de Şanlıurfa’da, Göbeklitepe yakınlarında yapılan bir yol çalışmasında bulunduğunu sözlerine ekledi.

 


Göbeklitepe’nin M.Ö. 10.000 – 8.000 yıllarına kadar kullanıldığını ve ardından bilinçli şekilde doldurularak bırakıldığının düşünüldüğünü söyleyen Şerif Yenen, “Günümüze zarar görmeden ulaşmasının en büyük nedeninin bu olduğu düşünülüyor.” dedi.

 


Anlamlı hediye

 

Skal İstanbul Başkanı Ayşe Önen, toplantıya katılım sağlayan herkese teşekkür ederek Şerif Yenen’e, Hatay Turizm Ormanı için Geçmişi, Günümüzü ve Geleceği sembolize eden üç fidan bağışı sertifikasını takdim etti. Önen ayrıca tüm üyeleri, Turizm Akademisyenleri Derneği öncülüğünde başlatılan bu projeye daha yeşil bir Türkiye için fidan bağışlamaya davet etti.

 

 

Skal International İstanbul Hakkında:

Seyahat ve turizm sektörünün tüm branşlarını çatısı altında toplayan tek uluslararası organizasyon olan, 1934 yılında kurulmuş Skål International, geçmişiyle dünyanın en köklü sivil toplum örgütüdür. 7 Haziran 1956 yılında kurulmuş olan Skål International İstanbul Kulübü, 109 ülkede yapılanmasıyla en geniş tabanlı sivil toplum örgütü olan Skål International’a bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Skål International İstanbul Kulübü, 239 üyesi ve hayata geçirmiş olduğu projeler ile dünyanın en büyük Skål kulübü konumundadır. 

yilmazparlar@yahoo.com

Hilmi Güler’den Kuraklığa Çözüm Projesi: Suver Enver’den sonra Suver mi geliyor?

  Hilmi Güler’den Kuraklığa Çözüm Projesi: Suver

Enver’den sonra Suver mi geliyor?



Bakanlığı döneminde enerji verimliliği (Enver) konusunda dünyaya örnek olan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, şimdi de benzeri bir çalışma olan su verimliliği (Suver) ile model olmaya hazırlanıyor

Güler’in su ve su kaynaklarının verimli kullanılması için hazırladığı yasa tasarısı uygulamaya geçerse günlük hayatımızda büyük değişim ve dönüşümler yaşanacak



Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde, Enerji Verimliliği (ENVER) yasasını çıkararak Türkiye’nin ampul, beyaz eşya, yalıtım, otomotiv ve taşıt sektörlerinde reform yapan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, şimdi de Su Verimliliği (SUVER) yasa taslağını hazırlıyor. 

ENVER maskotu ile enerji verimliliği konusunu halka mesajlarla başarı ile veren Hilmi Güler, şimdi de ENVER’in “kızkardeşi” SUVER maskotu ile su verimlilik ve tasarruf mesajlarını halka sunacak. 

Enerji Bakanlığı döneminde 2007 yılında başlattığı ‘Enerji Verimliliği Projesi’ ile ampullerin değişimi, beyaz eşyada da A+, A++, A+++ ve bina yalıtımı konularında adeta dönüşümün gerçekleşmesinde başrol oynayan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, ülke genelinde yeni bir reformun öncüsü oluyor. 



Enver’den Sonra Suver

ENVER Projesi ile Türkiye’deki elektrik ve beyaz eşya sektörünü tamamen değiştiren, tavandaki ampulden buzdolabı ve klimaya, binaların dış cephe yalıtımlarından sanayi motorlarının yeni çalışma sistemine, enerji tüketiminin düşmesine ve çevre kirliliğinin azaltılmasına kadar hemen her alanda büyük bir reforma imza atan Başkan Güler, bu kez ‘Su Verimliliği Projesi’ (SUVER) ile önemli bir çalışmayı ülke gündemine taşıyor.


Ordu Büyükşehir Belediyesi, yağmur sularından yararlanma, sarnıç uygulamaları, konutlarda ve ibadethanelerde kullanılan suyun ayrıştırılarak değişik amaçlarla kullanılması gibi konularda farkındalık projeleri başlattıktan sonra şimdi de kuraklık tehlikesine karşı ülke genelinde uygulanabilecek yeni bir proje başlatıyor. 



Yakında TBMM Gündeminde 

Yakın zamanda TBMM gündemine gelmesi için sosyal sorumluluk anlayışıyla hazırlanan yasa taslağı, suyun verimli ve etkin kullanılması, israfının önlenmesi, iklim değişikliği sebebiyle oluşacak olumsuz etkilerin hafifletilmesi ve çevrenin korunması için su kaynaklarının ve suyun kullanımında sürdürülebilirliğin sağlanmasını ele alıyor. 


Kuraklık Tehdidi 

Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, doğal varlıklarımız arasında önemli bir yer tutan suyun, tüm canlılar için büyük bir değere sahip olduğuna dikkat çekti. Güler, “Ancak aşırı kullanım, mevzuat eksikliği, iklim değişikliği ve kirlilik gibi sebeplerle su varlıklarımız hayati bir tehdit altında bulunuyor. Şu an dünya nüfusunun % 40’ından fazlası su kıtlığından etkileniyor. 2025 yılında ise 1,8 milyar insanın su kıtlığı çekilen bölgelerde yaşayacağı öngörülüyor. Küresel su varlığımızın, iklim değişikliği, kontrolsüz su tüketimi gibi sebeplerle tehdit altında olduğu bir gelecek, özellikle su zengini olmayan Türkiye gibi ülkeleri yakından etkileyecek” dedi. 


“Türkiye Su Stresinden Kurtulmalı”

Suyu varlık olarak tanıyan, yaşam için vazgeçilmez bir hak olduğunu kabul eden ve tek elden yönetecek bir Su Verimliliği Kanunu’na her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu vurgulayan Başkan Güler, “Resmi rakamlar su stresi içinde olduğumuzu belirtiyor. İklim değişikliği raporlarına göre iklim değişikliğinin etkilerini en şiddetli şekilde yaşayan ülkelerden biriyiz. Bu bilgiler ışığında hazırladığımız Su Verimliliği Kanun Tasarısı, öncelikle suyu korumayı ve geliştirmeyi hedefleyen maddeler içeriyor. Bakanlığım döneminde Enerji Verimliliği Projesi (ENVER) ile ülke genelinde enerji ve elektrik sektöründe büyük değişim ve yeniliklere imza atmıştık. Su verimliliği Projesi de (SUVER) buna uygun olarak, tasarı kabul görürse ülke genelinde topyekün bir seferberliği kapsıyor” diye konuştu. 



Yasa Tasarısında Neler Var?

Kanun tasarısı, tıpkı enerji verimliliğinde olduğu gibi suyun kaynağından tüketimine kadar aşamalarda, endüstriyel işletmelerde, binalarda, tarımda, hayvancılıkta, yeraltı ve yerüstü kaynaklarında, su kaynaklarının arama, yeraltı ve yerüstünde depolama, akifer ve yeraltı barajlarının tespiti ve yönetimi ile isale hatlarında, şebekelerde su üretim tesislerinde, iletim ve dağıtım şebekeleri ile ulaşımda su verimliliğinin artırılmasına ve desteklenmesine, toplum genelinde su bilincinin geliştirilmesine, yenilenebilir su kaynaklarından yararlanılmasına yönelik uygulanacak usul ve esasları kapsıyor.  

Tasarı ayrıca, binalarda yaşam standardı ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve niteliğinin düşüşüne yol açmadan su tüketiminin azaltılmasını hedefliyor. 

Tasarıya göre, konut ve binalarda, endüstriyel işletmelerde, taşıtlarda ve günlük yaşamda suyun tasarrufu ve verimli kullanılması için topyekün bir seferberlik başlatılacak. 

Tasarı, her bina ve endüstriyel kuruma ‘su yöneticisi’ belirleme ve sertifika alma zorunluluğu da getiriyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde tüm bunları organize ve reorganize edecek Su Verimliliği (SUVER) Genel Müdürlüğü kurulacak. 

Genel Müdürlük bünyesinde de Su Verimliliği Koordinasyon Kurulu oluşturulacak. Kurul, milli düzeyde su verimliliği stratejileri, planları ve programları hazırlamak, bunların etkinliğini değerlendirmek, gerektiğinde revize edilmelerini, yeni önlemlerin alınmasını ve uygulanmasını koordine etmekle görevli olacak. 

Ayrıca, Genel Müdürlük tarafından yürütülen su verimliliği çalışmalarını yönlendirmek ve su verimliliği hizmetlerinin yaygınlaştırılmasında, Genel Müdürlük tarafından meslek odalarına ve üniversitelere verilen yetki belgelerini onaylayacak. 

SUVER Genel Müdürlüğü, hizmetlerin ülke genelinde sağlıklı yürütülmesi amacıyla özel şirketlere yetki belgesi verecek. Şirketler, su yöneticisi eğitimi ve sertifikalandırma faaliyetlerini yürütecek. Her bina ve endüstriyel kurumda su verimliliği çalışmaları sürekli izlenerek suyun israf edilmesi önlenecek.

Atık suyun geri kazanımını amaçlayan yasa tasarında, konutlarda veya sanayide kullanılmış suyun işlem sonrası tekrar kullanımının sağlanması amaçlanıyor. 

Yasa tasarısı, konutlarda yağmur sularının doğrudan şehir kanalizasyon hattına yönlendirmek yerine kurulacak depolarda toplanarak geri kazanımına imkan tanıyan düzenlemeler içeriyor. Bununla ilgili uygulamalar imar kanununa ilave edilerek bu yönde yeni teknoloji geliştirilmesi sağlanacak. Tasarı ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yerel yönetimlerin işbirliği yaparak konutların ve diğer binaların ihtiyaçlarını giderecek çözümleri getirmesini amaçlıyor.

yilmazparlar@yahoo.com

Pazar

“Zulmet” le Röportaj

  “Zulmet” le Röportaj

Cinsiyetler arası şiddet sorununa ilişkin değişen bir bakış açısını çağrıştıran karanlık anlama gelen sözcük zulmet, Tv dizi ve sinema oyuncusu Derya Şen’in “Zulmet” isimli şarkısı.



“Derya Şen Oyunculuk atölyesinde” şarkı lansman sonrası Derya Şen ile Zulmet şarkısı hakkında söyleşi gerçekleştirdik. Verdiği mesajlarla çok yankı getirecek şarkı... Üstün performansıyla benzeriz yorumla dile getirdiği “Zulmet” şarkı aslında Zulmetme diye haykırıyor…

Genelde, cinsel saldırı, aile içi şiddet, partner istismarı, cinsel taciz, çocukların istismarı, kısaca “interseksüel şiddetin sorunları” diyeceğimiz tüm bu farklı sorunlar, bazı tür erkeklerin çözmesine yardım ettiği kadınların sorunları olarak görüldü ama bu kurgu erkeklerinde sorunları olduğu görüşünü paylaştık. 

Cinsiyetler arası şiddetin kadınlar için bir sorun olduğu söylenir, “kadın sorunları” ifadesini, görmezden gelme eğilimindeyiz. Sanki beynimizde bir tür mikro devre tetikleniyor ve sinir yolları "kadının sorunları" ifadesini duyduğumuzda dikkatimizi başka bir şeye çeviriyor. Bu arada, "cinsiyet" kelimesi için de aynı şey oluyor, çünkü "cinsiyet" kelimesini duyan birçok kişi bunun kadın anlamına geldiğini düşünüyor. Bu nedenle, cinsiyetler arası meselelerin kadın meseleleriyle aynı olduğuna inanıyorlar. Cinsiyet kelimesiyle ilgili bazı karışıklıklar var.

Yani baskın grup, egemenliği hakkında düşünmeyi rahatsız eder.  Çünkü bu, güç üstünlüğün temel özelliklerinden biridir, kendine dikkat çekmeme becerisidir. Bu, egemen sistemlerin varoluş ve kendi kendini yeniden üretme yollarından biridir, İç gözlem eksikliği, aslında, ilk başta bizi ilgilendiren konuları tartışırken büyük ölçüde görünmezlik, bunun ev içi taciz için nasıl çalıştığı, erkeklerin merkezinde bulundukları konudan bu kadar uzaklaşması şaşırtıcı. 

Derya şen zulmet şarkısının yorumu için; “kalplerimizin sıcak nezaket ışınlarına sarılması çok önemli” olduğunu da vurguluyor. “Sevinçle, anlatılmaz minnettarlıkla, ruhumda parlak ve sıcak bir hisle size kalbimin derinliklerinden söylüyorum” diyor ve kadınlara yönelik,  “Bizler kadar güçlüysek, destek gücümüzü arttırır.  Zorluklar biriktiğinde ve nefes almaya izin vermediğinde temiz hava soluğu gibidir.” Şeklinde açıklama getiriyor..Şarkı ağırlıksız gibi görünsede sıcak ve dostça bir kucak gibi ısıtıyor bizleri.

Dark’n dark müzik yapımın söz ve müzik Derya Karaman’ait olan Emrah Menteş’in aranjmanlığını üstlendiği, Derya Şen’in seslendirdiği “Zulmet” isimli şarkıyla, sanatçı, bu dünyada yaşayan ve yaşamış olan herkesin ruhlarına bakıyor, acımızı görüyor ve bize acıyor, klip finalinde gözyaşlarını döküyor.


yilmazparlar@yahoo.com


Çarşamba

Mevlâna’nin Kedisi Romanı Çıktı

  MEVLÂNA’NIN KEDİSİ 

Mevlâna’nin Kedisi Romanı Çıktı

Can Aydoğmuş Mevlâna’nın Kedisi adlı ilk romanında İranlı bir ailenin üç kuşak temsilcilerinin birbirleriyle olan anne kız ilişkilerini bambaşka zamanların farklı gerçeklikleriyle harmanlayarak anlatıyor. 

Ailenin son temsilcisi Mary’nin Central Park’ta başlayan hikayesini Konya’ya Mevlana’nın yaşadığı yere ustaca sürüklerken okurları sıra dışı bir edebi yolculuğa çıkaran Can Aydoğmuş, tarihte ustaca iz sürerek Mevlâna’nın kedisinin gözünden yüzlerce yıl öncesini büyük bir başarıyla anlatıyor.

İndigo Kitap etiketiyle yayımlanan ve özgün yapısıyla okuru şaşırtan Mevlâna’nın Kedisi, edebi doyuruculuğu yüksek, çok boyutlu ve sürükleyici bir roman olmasının yanı sıra, içinde barındırdığı tarihi zenginlikler ve psikolojik tahlillerle unutulmayacak bir okuma deneyimi yaşatıyor. 

“Can Aydoğmuş’la uzun yıllar önce İstanbul’da, mahallemizin bakkalında karşılaşmıştık. Bakkalımız Abbas Efendi’yle sohbetimiz ilgisini çekmiş olmalı ki beni tanımak istediğini söyledi. Bilgiye aç, Mevlâna’ya karşı muazzam bir ilgisi olan bu genç adamın ilk romanının Mevlâna öğretisiyle yoğrulmuş olması beni hiç şaşırtmadı. Sürükleyici, bilgi dolu, bir solukta okunacak bu eserin içeriği Hz. Mevlâna'nın öğretileriyle, düşünceleriyle, yaşantısıyla ve Mevlevî kültürüyle örtüşürken, aynı zamanda baştan sona hüsn-ü zanla yazılmış.

Hz. Mevlâna'nın merhametini, insan ve hayvan sevgisini yansıtan, çok güzel, sürükleyici, elden bırakılmadan okunacak bir eser.” 

Hz. Mevlâna’nın 22. Kuşak Torunu, Uluslararası Mevlâna Vakfı Başkan Vekili, 

Bir yandan göçmen bir ailenin üç nesli arasındaki çatışmalar ile genç bir kızın annesinin baskılarından kurtularak kendi kimliğini keşfetme mücadelesini anlatan, bir yandan da dünyaya günümüzden sekiz yüz sene önce yaşamış bir kedinin gözünden bakmamızı sağlayan çok boyutlu, New York’tan Konya’ya uzanan tarihi zenginliklerle dolu bir roman...



Can Aydoğmuş hayatını bazen Tayland’ın bir köyünde, bazen Kanada’da adını yalnızca iki kasaba halkının bildiği bir dağda, bazen İstanbul’daki evinin balkonunda düşünerek, okuyarak, yazarak mânâ arayışıyla geçiriyor. Bu arayış bir gün Aydoğmuş’un yolunu bu coğrafyanın en önemli âlimlerinden Mevlâna’yla kesiştiriyor.

Yazarın gençliğinde başından geçen sıkıntılı olaylar, edebiyatı kurtarıcısı ve bir yol haritası gibi görmesinin en büyük sebebi.

Mevlâna’nın Kedisi onun ilk edebi eseri değil; ancak kendi tanımıyla ‘Herkesin okuyabileceği’ ilk edebi eseri.”

yilmazparlar@yahoo.com




Salı

SKAL İstanbul Klübünden ATA'yı anma Mesajı

 SKAL İstanbul Klübünden ATA'mızı Anma Mesajı

10 Kasım 2020 ATA'mızın aramızdan ayrılışının 82.yıldönümü vesilesiyle SKAL İstanbul Klübü Başkanı Ayşe Önen üyelere ve Turizm Dünyasına ATA’mızı anma mesajı göndererek kendi kurguladığı bir video ile mesajına dahada anlam kazandırdı.

Başkan Ayşe Önen Mesajı; 

“Sevgi, minnet ve özlemle anıyoruz!*

İleriyi gören, isabetli kararlar vererek, cesaret, irade, azim, kararlılık ve güçlü sorumluluk anlayışıyla Türk Ulusuna önderlik eden ve Millî Mücadele'yi başlatan Atatürk; *“ya istiklal, ya ölüm”* diyerek ulusumuzun kaderini değiştirmiştir.

Az zamanda çok ve büyük işler yapan Ulu Önderimiz, izi silinemeyecek birçok başarıya imza atarak en büyük eserim dediği *Türkiye Cumhuriyeti*'ni kurmuştur. Yalnızca milli ve bağımsız bir devlet kurmakla kalmamış, Türk Ulusunu her alanda çağdaş medeniyetler düzeyine taşımada öncülük etmiştir.

Askeri ve siyasi başarılarının yanında, çevreye ve doğaya olan duyarlılığı, çiftçiye ve tarıma verdiği önem, bilim ve eğitime gösterdiği ihtimam, kadına ve gençliğe atfettiği değer, çocuklara duyduğu sonsuz sevgi ile insani vasıflarıyla da, sadece bize değil tüm dünyaya örnek olmuştur.

Ona duyduğumuz sevgi ve minneti, Cumhuriyetimizi tam bağımsızlık ve demokrasi ilkelerinden asla ödün vermeden yaşatarak göstermeye devam edeceğiz.



Her *10 Kasım*’da daha da derinden hissederek diyoruz ki, *sonsuza dek bizimlesin...*"

Gerçekdende, Turizm ilkelerin temelini oluşturan, Türk Turizmine ve Dünya Turizmine ilham veren, yol gösteren, Atatürk’ümüzün “ Yurtda Sulh, Cihanda Sulh ” sözleri, Turizmin ön koşuludur. Turizmin Ancak güvenli barışçıl bir ortamda mümkün olabileceğidir.

Bir ulus olarak bağımsızlığımızı güvence altına almak için savaşan milli kahramanlarımız, Başda Atamız olmak üzere hatırlanmayı kalplerde sonsuza kadar yaşamayı hak ediyorlar.

Politikacılar bu vesileyle, özgürlükleri ve özgürlüğü korumak, kitlelerin refahını arttırmak için çalışmak ve hepimizin güvenebileceği ve gurur duyabileceği büyük bir ulus inşa etmeye ve çalışmaya devam etmeliler.

Özgür bir ulusun parçası olmaktan gurur duyan bizler bugün, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aramızdan ayrılışının 82.yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.

yilmazparlar@yahoo.com

Arıcılık ve Arı Ürünleri” Sempozyumu

  Arıcılık ve Arı Ürünleri” Sempozyumu

Pandemi Döneminde Popülaritesi Artan Arı Ürünleri 18 Kasım’da Konuşulacak!

Güvenilir Ürün Platformu ve Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB) Tarafından Organize Edilen Sempozyumda Arı Ürünleri Üreticileri, Akademisyenler, Bakanlık Temsilcileri ve Sektör Paydaşları Bir araya Gelecek.

Arı ürünlerinin kalite ve standardizasyonu, Türkiye’de ve dünyada arı ürünlerinde kodeks çalışmaları, sürdürülebilir arı ürünleri üretimi için yapılması gerekenler, Anadolu ürünlerinin farkı ve güncel çalışmalar, Tarım Bakanlığı’nın arıcılık ile ilgili çalışmaları ve arıcılara verilen destekler, sözleşmeli arıcılık, arı ürünlerinin sağlık beyanları ve daha birçok önemli konunun konuşulacağı sempozyum Türkiye’de bu konuda yapılan en geniş kapsamlı online etkinlik olacak. 18 Kasım’da tam gün olarak planlanan etkinlik “Kovandan Sofraya Arıcılık ve Arı Ürünleri” Sempozyumu başlığı ile gerçekleştirilecek.

Etkinlikte, özellikle son dönemde bağışıklık sistemine katkısı ile öne çıkan propolis, arı sütü, polen ve ham bal gibi arı ürünleri detaylı olarak ele alınacak.

Bağışıklığın güçlendirilmesinde önemli yer tutan arı ürünlerinde, dünya genelinde talep artarken, endemik çeşitliliğin yüksek olduğu ülkemizde de üretim her geçen gün artıyor. Başta Anadolu Propolisi olmak üzere yoğun ilgi gören arı ürünlerini dünyaya tanıtmak ve doğru bilinen yanlışları masaya yatırmak için yola çıkan STK’lar Türkiye’nin ilk online arı ürünleri sempozyumuna hazırlanıyor.

Sağlıklı beslenme ve tamamlayıcı tıp alanında yüz yıllardır kullanılan arı ürünlerinin önemi her geçen gün artarken, Dünya’nın 2. büyük arıcılık ülkesi olan Türkiye’de, arı ürünlerinin üretiminin ve ihracatının arttırılması için yapılması gerekenler de bu toplantıda konuşulacak.

BEE’O Propolis tarafından desteklenen, Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB) ve Güvenilir Ürün Platformu tarafından düzenlenecek sempozyumda konunun uzmanları, dünyadaki gelişmelerden sözleşmeli arıcılığa, arı ürünleri standardından Anadolu arı ürünlerinin farkına kadar birçok konuyu masaya yatıracaklar.

4 bin’e yakını endemik olmak üzere toplam 10 bin’den fazla doğal bitki çeşidi ile Propolis ve diğer arı ürünleri üretiminde dünya lideri olma yolunda ilerleyen ülkemizde webinar şeklinde ilk kez düzenlenecek olan “Kovandan Sofraya Arıcılık ve Arı Ürünleri” sempozyumu online olarak tam gün sürecek. 

Katılmak için kayıt olmak zorunlu. Kayıt için guvenilirurunplatformu@gmail.com mail adresine mail atabilir  


yilmazparlar@yahoo.com


Duvarların Ötesinde Proje sergisi

 Duvarların Ötesinde Proje sergisi

Fransız Dev Sanatcı Saype’nin devasa eserleri sergisi “Duvarların Ötesinde” proje sergisi 26 Ekim 2020 Pazartesi günü Taksim Sanat'ta sanatsever ziyaretcilerle buluştu,


Saype'ın Haziran 2019'da başlattığı küresel Duvarların Ötesinde projesinin sekizinci durağını İstanbul oluşturuyor.

Doğrudan çimlerin üzerinde devasa, geçici halka açık sanat eserler yaratmayı amaçlıyan, kömür ve tebeşirle biyolojik olarak parçalanabilir bir boya geliştiren bu özel boya ile 7 yılı aşkın bir süredir, çimlere devasa freskler yapan fikirleri, mesajları, duyguları aktaran sanatcının eserlerin bir kısmını  kapsayan sergi, 7 kasım 2020 tarihine kadar ziyarete açık olacak.



İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür A.Ş., Beşiktaş Belediyesi, Boğaziçi Üniversitesi, İsviçre Başkonsolosluğu, Institut français Turquie ve UPS'in desteğiyle gerçekleşen projenin Institut français Turquie iIetişim Sorumlusu Aslı Akıncı Utkan ve UPS İş Geliştirme Direktörü Benal Topuzlu ile gezdiğimiz sergide resimler altındaki mesajların her biri bir hikayeyi özetliyor. 

Kutuplaşmakta olan bir dünyada, sembolik olarak dünyanın en büyük insan zincirini yaratmayı seçen sanatçı, Duvarların Ötesinde (Beyond Walls) projesiyle bizi yardımseverliğe ve birlikte yaşamaya davet ediyor. 



Birliği, karşılıklı yardımlaşmayı ve duvarların ötesindeki ortak çabayı simgelemek amacıyla, şehirden şehre kayan ve iç içe geçen, tokalaşmış elleri çimenlerin üzerine çiziyor.

Sergide dikkatimizi çeken, projenin ilk durağı Paris. Eyfel Kulesi'nin altındaki Champs de Mars çimlerini devralmasına izin verilen ilk sanatçı. Çimlere püskürtülen, birbirine kenetlenmiş bir dizi eller yüzlerce metrekareyi kaplıyor. 



Yere yaklaştıklarında pek bir anlam ifade etmeyen, ancak kulenin tepesinden görünen eserin yer aldığı projenin 2 ni durağı olarak Andora, sırasyla Cenevre, Berlin, Ouagadougou, Yamoussoukro ve Torino. Projenin 8. adımı ise, İstanbul.

Guillaume Legros Saype lakaplı Sanatçının Haziran 2019'da başlattığı küresel “Duvarların Ötesinde” projesi dünyanın en büyük insan zincirini İstanbul'dan geçirme arzusundan doğduğunu öğreniyoruz. 



Bu anlamda, gerçek bir işbirlikçi ve çok taraflı proje söz konusu. Anıtsal eserlerinin amacı kültürler arasında köprüler döşemek olan bir ressam için, Akdeniz ve Karadeniz dünyalarının kavşak noktasındaki İstanbul kenti, hayati anlamı olan bir durak. 

İsviçre’de yaşayan Fransız sanatçının oluşturduğu evrensel halk dansının devasa elleri, Avrupa ve Afrika kıtalarını buluşturduktan sonra, bu kez de Boğaz'ın Avrupa yakasına gelecek ve Asya kıyılarına ulaşmak için boğazı geçecek. Böylece şehirden şehre, kıtadan kıtaya, Batı’yla Doğu’yu sarmalayan büyük bir kardeşlik zinciri çizmeye devam edecek 

Sergi 7 Kasım 2020 Cumartesi gününden itibaren Institut français Türkiye'nin İstiklal Caddesi cephesinde sergilenecek.

yilmazparlar@yahoo.com


Roman Federasyondan Düğün

 Roman Federasyondan Düğün

Özgürlüklerine tutunmuş gibi görünen, basit şeylerden ve doğanın sağladığı güzellikle nasıl yetineceklerini bilen, birbirine sıkı sıkıya bağlı aile ve topluluk yapıları olan, güvenlik duygusu taşıyan Romanlardan olan İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç kızını evlendirdi.



Roman Düğünü söz konusu olunca eğlence, neşe, mutluluk kaçınılmaz. Bu güzel düğünün Nikah şahitliğini, Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demir Yürek ve Tarım ve Orman Bakanı Baş Danışmanı Metin Özçeri yaptı.




Romanların herkesle kaynaşmasını, Roman toplumu için yeni evlerin yapılmasını, Romanların durumunun iyileştirilmesi, Hükümet ve yerel yönetimler de Romanlarla fazla ilgilenmesini, içlerinden mimar, avukat, doktor vs.çocuklar yetiştirmek isteyen ve eğitimleri için, fakir aile çocuklarına gerekli koşulların sağlanması, çocuklarına burs verilmesi eğitim malzemelerin tedariki gibi faliyetlerine ve diğer yoğun çalışmalarıyla herkesin takdirini kazanan, İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç, kızı Sedef Bilgiç’i Emniyet mensubu Burak Dincel ile evlendirdi.

Nikah iki gün öncesi kına gecesi, eşi benzeri olmayan eğlence neşe içinde geçti. Orijinal Hindistan kıyafetler içinde davetliler gece saatlere kadar doyasıya eğlendiler.

Ailenin öneminin altını çizen, farklı gruplar arasında, bağları gösteren, Roman toplumunda evlilik, geleneksel olarak görücü usulü olması arzu edilir. Potansiyel Gelin-Damat çiftinin ebeveynleri, çocukları için ideal bir eş bulmaya yardımcı olmalarından kaynaklanmaktadır.

Kökleri Hindistan’a dayanan, Avrupa’da 15 milyon olarak tahmin edilen nüfuslarıyla en büyük azınlık grubu teşkil eden Romanlar, Avrupa’da hep dışlanmalarına rağmen ayakta kalmayı başardılar.

Türkiye’deki Roman nüfusu, tam bilinmemekle beraber 2 milyondan fazla olduğu, kimilerine göre 5 milyon gibi rakamlar söyleniyor. Kötü koşullarla, fakirlikle suçların yolu sık sık kesiştiği gerçeğiyle, bazıların suçlara bulaşmış durumda olmasıyla toplumu kötü olarak etiketlemektedir. İşe alınmamaktalardır. Daha iyi koşullarda  yaşamayı amaçlamaktalardır. Eğitimle kariyerli meslek sahibi isimler kazandırılmalı ve bu isimler örnek olmalıdır.



Sağlık, eğitim ve iyi koşullarda ikametgah gibi projeler için, çok fikirlerle Hükümet ve yerel yönetim kapılarını aşındıran, İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç, toplumundaki marjinal konumlarını çalışma, deneysel verileri kullanarak, güç farklılıklarının Romanlar ve yerleşik nüfus arasındaki sosyal ilişkileri nasıl şekillendirdiğini ve damgalanmanın Romanları zayıflatdığı gerçeğiyle iyileştirmenin aynı zamanda tüm toplumuda sağlıklı yapacağı görüşünü savunuyor.

yilmazparlar@yahoo.com

Tevfik Aytekin'in Sardalya Mevsimi adlı romanı

   Sardalya Mevsimi 

Tevfik Aytekin'in Sardalya Mevsimi adlı romanı, Büyükada Yayıncılık etiketiyle kitapseverlerle buluştu. 


Bir kadının bütün ömrü dört mevsime sığdırılacak olsaydı, o mevsim Sardalya Mevsimi olurdu. Hayat, saklı kalmış duygularımızı gizleyecek kadar uzun değil. Sardalya Mevsimi; Buket, Şoger ve Sevda üzerinden bütün kadınların hikayesidir.

Kadınların mevsimidir Sardalya Mevsimi. Senin bile umudunu yitirdiğin, önce yapraklarını döken, bir umut filizlenir diye beklerken, bütün dalları kuruyup, un ufak toprağın altına giren, eskiden suların gezdiği topraktan dahi umudunu kestiğin çatlakların arasından ha gayret bir kadın açar. 

yilmazparlar@yahoo.com



Pazar

Öğrencileri gelmeden virüs gidecek


Öğrencileri gelmeden virüs gidecek

Yüz yüze eğitimin önemseyen Kavram Eğitim Kurumları Corona’ya karşı virüssavarları devreye soktu. Öğrencilerin bulunacağı bütün mekanlar ultraviyole ışınlarla virüsten temizleyecek.

Online eğitimi yetersizliğinin ortaya çıkması üzerine pandemi döneminde yüz yüze eğitimin nasıl yapılacağına ilişkin araştırmalar hızlandı. Bu konuda ilk adımı Türkiye’nin en tecrübeli eğitim kurumlarından biri attı. Kavram Eğitim Kurumları tüm dünyada ekonomik ve sosyal hayatı alt üst eden Covid-19 salgınına karşı yüz yüze eğitimi önünü açan virüs savaları devreye soktu.










Hastalığın tırmanışını ve henüz kontrol altına alınamayan pandeminin seyrine ilişkin belirsizliği dikkate aldıklarını söyleyen Kavram Eğitim Kurumları Onursal Başkanı Bahattin Durmuş okullarda ve kurs merkezlerinde “sağlıklı ve güvenli yüz yüze eğitim formülü” için bilimsel bir adım attıklarını söyledi.

Yaklaşık 40 yıllık eğitimci olan Bahattin Durmuş, “Araştırmaları sonucunda; kapalı ortamlardaki havayı, ultraviyole ışınlarını kullanarak, Corona dahil birçok virüsten, küf, maya ve bakteri gibi zararlı mikro organizmalardan temizleyen bir sistemi uygulamaya soktuk. Uygulamanın Yeditepe Üniversitesi Biyosidal ve AR-GE Laboratuvarları’nda yapılan test raporuyla virüsleri yüzde 99,99 oranında yok ettiği kanıtlandı. UV PAK 19 adlı “hava sterilizasyon cihazını kullanarak öğrencilerimizi virüsten koruyacağız” dedi.

Durmuş, Avrupa Tıp Birliği’nin onayı doğrultusunda geliştirilen ve Sağlık Bakanlığı’ndan da onaylı hava sterilizasyon cihazının Kavram Eğitim Kurumları’nda 3 bin noktaya yerleştirileceğini açıkladı.

Temas ortamına monte edilecek

 Hastaneler, mağazalar, ulaşım araçları, asansörler, bekleme salonları, güzellik merkezleri, müzeler, sinemalar, ofisler ve benzeri ortamlarda kullanıma uygun olarak üretilen UV PAK 19 cihazı, Kavram örneğiyle diğer eğitim kurumlarına da yayılabilecek.

Online eğitim konusunda yeterli altyapıları bulunduğu halde yüz yüze eğitimin enerjisinin daha yüksek olduğunu; yeni başlayacak öğrencilerle, sınavlara hazırlanan öğrenciler açısından örgün eğitimin daha gerekli ve yararlı olduğunu vurgulayan Kavram Eğitim Kurumları Onursal Başkanı, sınıflardan laboratuvarlara, koridorlardan öğretmen odalarına, kütüphanelerden servis araçlarına kadar tüm temas ortamlarını hava temizleme cihazı UV PAK 19’la donatma kararının gerekçesini şöyle açıkladı:

“Cihazla ilgili Yeditepe Üniversitesi’nde yapılan Antiviral etkinlik deneme testlerinin raporu yüz yüze eğitime dönüş için çok heyecanlandırdı. Çünkü rapora göre UV PAK 19 hava temizleme cihazı Bovine Coronavirus dahil, test edilen virüslerin yüzde 99,99’unu etkisiz hale

getiriyor. Cihazın ayrıca, ciddi bir bağımsız denetim firması tarafından verilmiş uygunluk belgesi bulunuyor. 

Pandemi sürecinde uzak kaldığımız çocuklarımızı bu sayede yeniden okul sıralarında görmek istiyoruz. Yaşadığımız yeni normalde Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği 14 kuralı gevşetmeden, titizlikle uygulayacağız. Ancak tüm dünya ülkeleri gibi biz de bir bilinmeyenle karşı karşıyayız.

Geleceğimiz olan çocuklarımızın, öğretmenlerimizin ve diğer çalışanlarımızın sağlıklı kalmasını, eğitimdeki çıtamızı korumayı çok önemsiyoruz.  Bu nedenle ek önlemden kaçınmadık. İnanıyoruz ki Kavram ailesinin her bireyi okuluna ya da kursuna evine girip çıkar gibi güvenle gidip gelebilecek.”  

Pazartesi

Kozmetikde Arıcılık Ürünleri-BEE O propolis-Yılmaz Parlar

Kozmetikde Arıcılık Ürünleri

Bal, arı sütü, polen, arı ekmeği, propolis, balmumu gibi biyolojik olarak aktif maddeler bakımından zengin içeriğe sahip doğal ürünler olan arıcılık ürünleri, sadece gıda ilaç değil, aynı zamanda mükemmel bir kozmetik ürünüdür. 


Arıcılık, türev ürünleriyle tedavi (apiterapi) medikal sektörün ve gıda sektörün yanı sıra kozmetik sektöründe gözbebeği durumunda yaygın olarak gelişmiştir.

Türkiye'nin ilk ve tek en büyük propolis üreticisi BEE’O ürün gamını, içeriğin temeli arıcılık olan yeni cilt bakım ürünlerinleriyle zenginleştirdi.

Günümüz arıcılık ürünleri, tüm dünyada tıp endüstrisinde ve diyet beslenmesinde ve kozmetikte güçlü bir yer edinmiştir.
Arı ürünlerinin yüksek biyolojik aktivitesi, onları birçok kozmetik ürününün vazgeçilmez bir bileşeni haline getirmiştir.

“Sözleşmeli Arıcılık Modeli” ile Anadolu’nun değerli arı ürünlerinden oluşan inovatif ve katma değerli % 100 doğal karışımlar, tabletler, damlalar, sprey, shot ve şuruplar üreten, Türkiye’nin ilk ve tek yerli inovasyon ödüllü propolis üreticisi BEE’O Propolis, yeni Apicare cilt bakım ürünleri serisini tanıttı.


Zoom Basın toplantısında, BEE’O Propolis’in kurucularından, Genel Müdür Gıda Yüksek Mühendisi Aslı Elif Tanuğur Samancı, yeni ürünlerin sunumunu gerçekleştirdi. 


Uluslararası Bal Komisyonu üyesi, TSE Ayna komite üyesi ve Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) arı ürünleri standardı komisyonu üyesi olan Aslı Elif Tanuğur Samancı, Türkiye’de arıcılık sektörüne yaptıkları yatırımları, propolis, arı sütü, polen, arı ekmeği ve ham bal gibi değerli arı ürünlerinden ve bunların insan sağlığı ve beslenmesindeki önemini vurguladı.


BEE’O Propolisi, 2013 yılında, Ziraat yüksek mühendisi- arıcılık uzmanı Taylan Samancı ve Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu ile birlikte İTÜ ARI Teknokent'te KOSGEB AR-GE desteği ile kurduklarını belirten Aslı Elif Tanuğur Samancı, 2013 yılında 10 arıcı ile başladıklarını, bugün 4000 sözleşmeli üretici ile 450.000 arı kovanına ulaştıklarını belirtdi.


6.000 metrekarelik tesisleri, 160’tan fazla çalışanı ile Türkiye'nin en büyük propolis, arı sütü, arı ekmeği, polen ve ham bal üreticisi olduklarını ve 14 farklı ülkeye ihracat yaptıklarını belirten  Samancı, Anadolu propolisi bir dünya markası yapmayı hedeflediklerini açıkladı.




Tanuğur Samancı, "Şu anda ürünlerimiz, doğrudan satışın tüm avantajlarını online alışveriş keyfiyle birleştiren e-ticaret sitemiz www.beeo.com.tr'de ve Hipermarket zincirler başda olmak üzere 3.000’in üzerinde perakende satış noktasında, ayrıca BEE'O UP markasıyla 25.000 eczanede yer almaktadır.

Amerika'da ise BEE&YOU markamız  e-ticaret sitemiz uygulama ile ürünlerimize  her an, her yerde 7/24 ulaşmalarını kolaylaştıran, www.beeandyou.com üzerinden, Amazon, Wallmart, E-bay'de ve CVS eczane zincirleri ile 3.500 perakende satış noktasında ürünlerimiz satılmaktadır.” Şeklinde satış hakkında bilgileri verdi.
Güney Kore, Almanya, Hollanda, Belçika, İsveç, İngiltere, Fransa, Avusturya, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Dubai, Kıbrıs ve Suudi Arabistan gibi ülkelere de ihraçları olduğu, 7 yıllık firma oluş süreçlerinde, 33 farklı ulusal ve uluslararası ödüle layık görüldüklerini aktardı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından da arı ürünleri konusunda Ar-Ge merkezi olarak tanımlandıklarını, yeni cilt bakımı serisi ürünleri geliştirmek için eczacı, kozmetolog, gıda mühendisi, biyolog ve kimyagerlerden oluşan 15 kişilik bilimsel ekip ile 2 yıl süren Ar-Ge projelerine 3.000.000 TL bütçe ayırdıklarını sözlerine ilave etdi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden mezun Tanuğur Samancı, aktif bileşen içeren benzersiz bir formüle sahip çok amaçlı ürünleri hakkında bilgilendirmede; “Türkiye’de ilk kez propolis ve mineral çinko içeren doğal mineral filtreli, kimyasal filtre içermeyen, tamamen doğal bileşenlerden oluşan, patentli cilt bakım ürünlerimizi geliştirdik. Güneş kremi çeşitleri, nemlendirici vücut losyonu ve bebek pişik kremi ürettik. Arıcılık ve arı ürünleri ile ilgili yatırımlar yapmaya, katma değerli inovatif yeni ürünler geliştirmeye devam ediyoruz.”



BEE’O Apicare Vücut Güneş Kremi


Propolis ve çinko minerali ile güneşin zararlı ışınlarına karşı doğal koruma sağlayan vücut güneş kremimiz her cilt tipine uygun olması ile öne çıkıyor. Kemiklerimiz ve cildimiz güneşten yararlanırken, zararlı UVA ve UVB ışınlarını filtre eden propolis ve mineral çinko ile fark yaratan krem, tamamen doğal formülü ile paraben ve renklendirici madde içermiyor. Ürünümüz SPF 30 koruma özelliği gösteriyor. Üründe etken madde olarak, propolis ve mineral çinkonun yanında, shea yağı ve aleo vera da bulunuyor. Bu doğal bileşimi ile, cilde yumuşaklık kazandırırken, kuru ve hasar görmüş ciltler için aktif, onarıcı ve koruyucu bir rol oynuyor. Aynı zamanda cildin su kaybetmesini önlemeye destek oluyor.’’ diye açıklamada bulundu.


BEE’O Apicare Yüz Güneş Kremi


Tanuğur; ‘‘Artık yaz kış cildimizi güneşten korumamız çok önemli. Cilt kırışıklıklarının ve lekelerinin sebebinin güneş olduğu biliniyor. Doğal içeriği ile güneş lekelerine karşı koruyucu etki sağlaması için özel olarak ürettiğimiz yüz güneş kremimiz, propolis, çinko, B5 vitamini, zeytinyağı, aloe vera ve shea yağı içeriyor ve formülünde paraben ve renklendirici bulunmuyor. Güneşin zararlı UVA ve UVB ışınlarına karşı %100 doğal koruma sağlıyor. İçeriğindeki doğal bitkisel yağlar, vitaminler ve propolis ile cildinizi güneşten korurken beslemenin en doğal yolu.’’ dedi.


BEE’O Apicare Çocuk Güneş Kremi


Tanuğur; ‘‘Çocuk güneş kremimiz, 50 SPF güneş koruma faktörü ile çocukların narin ve hassas ciltleri için gereken ekstra korumayı sağlıyor. Propolis, çinko, B5 vitamini, E vitamini ve shea yağı ile formüle ettiğimiz ürünümüz, tamamen doğal, paraben ve renklendirici içermiyor. Çocuklar için %100 doğal koruma sağlıyor. Doğal bileşimi ile, cilde yumuşaklık kazandırırken, kuru ve hasar görmüş ciltler için aktif, onarıcı ve koruyucu bir rol oynuyor. Aynı zamanda cildin su kaybetmesini önlemeye de destek oluyor. Mineral çinkonun suya dayanıklı özelliği ile ciltte sürekli bir bariyer oluşturan krem, özellikle uzun süre güneşe maruz kalan çocuklarda annelerin yeni tercihi olacak.’’ diye açıkladı.


BEE’O Apicare Güneş Sonrası Losyonu


Tanuğur, güneş sonrası losyonu ile ilgili ‘‘İçeriğindeki E vitamini, aloe vera, shea yağı ve susam yağı ile cilde anında ferahlık ve bakım sağlayan ürünümüz, tamamen doğal bileşenlerden oluşuyor, paraben ve renklendirici içermiyor. Formülünde bulunan propolis ve bitkisel yağlar ile hassas ciltler dahil her cilt yapısına uygun olan losyonumuz, cildin nem dengesini korurken, pürüzsüz ve parlak bir görünüm sağlıyor. Özellikle kuru ciltlerde görülen pullanmayı azaltarak, deri esnekliğinin geri kazanılmasına destek oluyor. Kuru veya hasar görmüş cildin görünümünü̈ de iyileştirirken, kızarıklık ve tahrişi azaltıyor.’’ dedi.


BEE’O Apibaby Pişik Kremi 


Tanuğur, bebek pişik kremi ile ilgili şunları ifade etti; ‘‘Propolis, mineral çinko, B5 vitamini, shea yağı ve jojoba yağı ile formüle edilen ürünümüz, bebeklerin hassas ve narin cildi için, çok özel bir bakım sağlıyor. Tamamen doğal bileşenlerden oluşması annelerin içini rahatlatıyor. Her bez değişiminde kullanıma uygun, kolayca sürülebilir özellikte bu ürün, renklendirici, paraben ve parfüm içermiyor. İçeriğindeki propolis ve mineral çinko ile antibakteriyel, antifungal ve antioksidan özellik göstererek pişik oluşumunu önlemeye ve ciltteki tahrişi gidermeye yardımcı oluyor. B5 Vitamini ve shea yağı ise, cildin nemlendirilmesine ve beslenmesine katkı sağlarken, cilt yüzeyindeki kızarıklara karşı da koruyucu özellik gösteriyor.” dedi.


Modern bir insanın hayatı kozmetik olmadan düşünülemez. Modern tüketici, doğal içeriklere dayalı formülasyonları tercih etmektedir. Kozmetik kavramı sadece kozmetik ürünleri değil, aynı zamanda bazı eksiklikleri gidermeye yönelik prosedürleri de cilt hastalıklarının önlenmesi, cilt yaşlanmasının önlenmesi vb. İçerir.


Bal, modern kozmetikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Cildin beslenmesini normalleştirir, kan dolaşımını ve metabolik süreçleri uyarır, hasarlı cildin yenilenmesine yardımcı olur, mikroorganizmalar dahil olmak üzere olumsuz çevresel faktörlerin etkisine karşı direnci artırır.


Lokal bağışıklığı sağlayan hücrelerin potansiyeli artırılarak cilt gençleşir ve hücre yenilenmesi hızlanır. Arı sütünün protein, yağ, çeşitli vitamin ve hormon içeren kozmetik ürünlerde kullanılması cilt hücrelerinin yaşamsal işlevlerinin iyileştirilmesine yardımcı olur.


Polen içeren kremler ve losyonlar oldukça besleyici ve antiinflamatuardır. Cildi erken yaşlanmaya karşı iyi korurlar. Arıcılık ürünleri ve kullanımları tüm insan vücudu üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir, bağışıklık sistemini güçlendirir. Arı sütü, propolis, polen, arı zehiri hemen hemen tüm bilinen vitaminleri ve birçok minerali içerir.


Arının endemik bitkilerde dahil olmak üzere çiçeklerden topladığı içerikler Cildin sıkılığını ve elastikiyetini geri kazandırmak ve yaşa bağlı değişikliklerin neden olduğu yaşlanma ile mücadele etmek için yoğun besleyici kompleks sağlar.Tazelik ve sağlık hissi verir

yilmazparlar@yahoo.com

Çarşamba

Duvar resimlerin turizmde önemi-Yılmaz Parlar

Tuvali Duvar
Duvar resimlerin turizmde önemi…

Araştırmalar; sosyal, kültürel ve turizme ekonomik faydaların yanı sıra pozitif ruh sağlığı ile duvar resimlerini olumlu olarak belirlemiştir. 


Duvar resimleri, bu özellikleri sinerjik bir şekilde eşzamanlı olarak geliştirdikleri anlamına gelen kesişimsellik ek avantajına sahiptir. 




Duvar resimleri, sanata ve yaratıcı ifadeye erişilebilirlik sunar. Sanat eseri, mekanı benzersiz, bireysel hale getirerek, tüm avantajlarını vurgular. Çok eskilere dayanan, duvarları ve tavanları boyama geleneği, Paleolitik dönemden (M.Ö.35-10 yıl) itibaren sanat eserleriyle kayaları süsleyen kültürün izlerinden sonra, mekanın duvarlarını süsleme geleneği Eski Mısır ve Sümer'den gelmiştir

.
Çok sayıda resimler ve uygulamalı sanat eserleri gelecek yüzyıllar boyunca sanatçılar için ilham kaynağı olmuştur.

Görsel estetik aracılığıyla, duvar resimleri bir kimlik, aidiyet, bağlanma, karşılama ve açıklık duygusunu teşvik eder ve topluluk kimliğini güçlendirir.

Duvar resimleri, çevreleriyle fiziksel bütünleşmeleri ve birçok estetik faydaları nedeniyle oldukça etkili araçlardır.

Duvar resimleri, kentsel ortama renk, canlılık ve karakter katarken, beton ve asfaltın ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileriyle çelişir. 


“Resim, günlük tutmanın başka bir yolu" diyen Pablo Picasso’nun Türkiye Pablo Picasso’su Uluslararası ünlü çok yönlü dev sanatcı İsmet X Bilen, Plastik resim sanatı ile birlikde heykeltıraşlık, mozaik ve duvar resimleri sanatlarınıda beraberinde icra eden sanatcı. Son çalıştığı mekan Sultanahmet Akbıyık turistik fish restaurant. Restaurantın tipik duvarlarını, sanat eseri haline getiriyor. 




Tuval olan her duvar kendi başına bir yolculukdur.


Yerli yabancı ziyaretcilerle derin bağlar kurabilmek için sanata her zaman ihtiyaç duyulur.

Şehrin kalbindeki, turizmin göz bebeği Sultanahmet “de yapım aşamasında olan İsmet X Bilen eserine imza atma fırsatı veren sanatsal zihniyetli Akbıyık restaurant, yapılması planlanan, çevre konseptine uygun, duvarını süsleyecek mozaik için sanatcıya teklif sunması, sanata yaşam zenginliği temel değerler katmıştır. 

Hayattan bir dilim, duvar resimleri, topluluk oluşturma için bir katalizör olabilir.

“Duvarları boyamayı seviyorum, Duvar resimleri kalbime neşe getiriyor. Doğanın güzelliği bana ilham veriyor, kendimi bir halk sanatçısı olarak görüyorum ve başkalarıyla bağlantı kurmanın bir yolu olarak görüyorum.” diyen XBilen bakın samimi duygularını nasıl ifade ediyor; 

“İnsanlar benden kafaların içerisindeki resimleri istiyorlar; bende 5.500 metre kareyi aşan, duvar resim çalışmalarımın son metrekarelerini bu restaurantın yüksek duvarlarına çalıştım. 
Öyle ki; bu büyük şehrin bütün köşelerinde iç mekan duvar resimlerim var. 
Şehrin bir bölgesinden geçerken bir duvar resmi gördüm. Bu resmi kim yapmış diye merak etdim.
Benden daha güzel yapmış ve sanatda beni aşmış diye korktum.

Kim olduğumu söylemeden, kimseye belli etmeden,  yemek siparişi vererek, karşımdaki duvar resmini incelemeye koyuldum.


Resmi yapan ressamı yenemeyeceğimi anlayıp kimin yaptığını merak ederek imzasını aradım. Öyle şaşırıp kaldım ki; Kelimelere sığmaz bu şaşkınlığım…

20 yılı aşkın, önceden yaptığım bir duvar resmiydi bu…

İsmet XBilen yapmış yani…Restaurantda beni tanıyanda çıkmadı, el değiştirmiş ve mekanın sahibiyle sohbet etmeye başladım. Ressam, resmi  ne kadar güzel yapmış, dedim. Mekan sahibi  “Evet biz devraldığımızda silmeye kıyamadık. Çok güzel, yapan ressamda uçuk kaçık deli birisiymiş zaten..” Bende, gerçek sanatçılar öyle olurlar, dedim. Hesabı ödeyerek mekandan  çıkdım. Bu hadiseden sonra yürürken bu işin sarhoşluğu epey devam etdi bende. Birde bir korku düşdü içime, acaba 20 yıl önce daha mı güzel yapıyordum…”


yilmazparlar@yahoo.com