Cuma

XBilen’in “Çingene Kızı”-Yılmaz Parlar

XBilen’in “Çingene Kızı”

Antik çağlardan beri göz kamaştıran renkleri, kendine özgü estetiği ve zengin detayları ile büyüleyen mozaik sanat eserlerden aldığı ilhamla, Türkiye Picasso’su olarak bilinen, büyük sanatcı ressam ve heykeltıraş İsmet XBilen, ilk mozaik çalışması olarak Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’ndeki Buğulu Bakışlı “Çingene Kızı” Maenad Mozaiğin benzerini Sultanahmet Vamos Restaurant’da uyguladı.

Maenad Villası'nın yemek odasının dikdörtgen tabanına ait taban mozaiğinin 78x 52 cm ebatlarındaki orijinalini, 130x120 cm ebatlarında, aslına uygun ancak mermer parçalarla yaptığı çalışmayı Restaurant’a gelen yabancı turistlerin beğenise sunarken, Anadolu kültür sanatın muhteşemliğini yansıtıyor.  



Sanat ve dekorasyona göz alıcı bir yaklaşım sunan, süslü tasarımları ve görünüşte gizemli yöntemleriyle, titizlikle düzenlenmiş renkli karolardan yapılmış mozaik yapımını, İsmet XBilen çalışmasında mermer parçalar kullanmış.


Hijyenik ve lezzetli mutfağıyla yoğun turist müşterisi olan, İspanyolca ve Portekizce haydi anlamına gelen, Sultanahmet’deki Vamos isimli restaurant’da İsmet XBilen ile söyleşide bulunduk. 


İsmet XBilen Zeuğma panosu hakkında; “Hayatımda ilk defa bir mozaik işi yaptım. Fakat enteresandır, ilk yapmama rağmen Antep müzesindeki Zeugma eserinden daha kaliteli oldu ve onu geçti. Nedenmidir?” Açıklama getiriyor.  

“Çünkü Antep müzesindeki mozaik çakıl taşlarından yapılmış, ben mermerleri keserek ve yontarak yol aldım. Önüme gelen tüm engelleri hep düşünerek mantık yürümesinde en kaliteli malzemeleri kullandım. Mesela ördüğüm mermer taşların altına çelik ızgara file kullandım. Bu cesaret isteyen bir iş. Çelik kullanırsan mozaik bombe yapabilir. Tüm riskleri göze aldım ve en altına en sağlam Alman mdf'si kullandın tam 11 milimlik; yapıştırıcı olarak fayans ve ağır teknoloji olarak en kaliteli silikon yapıştırıcısını kullandım. Şunu da söylemeliyim baya baya zehirlendim. Zeugma eserini bitirdikten sonra, zemini seramik yapıştırıcısı baya seramik bileşenli kalekim betonu kullandım”



Bu yöntemleri nerden biliyorsunuz, danışmanlıkmı aldınız sorumuza; “Tüm bunları niçin bu kadar iyi başardığımı soruyorsunuz, çünkü profesyonel bir seramiker ve heykeltıraşım. Tüm bu işlerin ve buna benzerlerinin alt yapılarını çok iyi biliyorum. Dünya harikası Antep müzesinde bulunan bu muazzam eseri yaparken baya zorlandım.” Şeklinde eserin zorluğunun altını çiziyor.

İsmet XBilen mozaik taş konusunda dertli “Tarihin en büyük mozaik ülkesinde yaşarken mermer mozaik taşlarını zor elde edebilmek çok üzücü. Anadolu Dünyanın en önde gelen ve birinci derecedeki müzeleri mozaik eserlerine sahip. Dünyada ilk, yine önemli ilk hiristiyan kilise mozaiklerine sahiptir. Bu ülkede bu konuda  bundan daha önemli ne olabilir. Gerçekten mozaik çok zevkli ve sevimli, estetik değerleri çok yüksek bir sanat. Domino taşları gibi, taşları gediğine koyuyursunuz ve doğanın renkleriyle portre yapıyorsunuz. Zeugma mozaikini yaparken Anadolu'da yaşamış olan Romalıların ve tarihi antik halklarının ne kadar zevk sahipleri olduğunu duyumsadım ve bu olayı yaşadım.” Şeklinde duygularınıda dile getiriyor.

Ayrıca XBilen “En önemlisi, Dünyada en büyük medeniyetlerin ilk çıkış noktalarının Anadolu olması. Anadolu bir renkler mozaikidir. Ben böyle bir ülkenin üstünde yaşamaktan o kadar gurur duyuyorum ki; tüm bize mal olmuş, bizim olmuş bu medeniyetlerin daha iyi korunması ve restore edilmesi düşüncesindeyim.”  




Bundan sonra mozaik sanatına devamı sorumuza; “Artık önüm açıldı ve ben bu işi en iyi şekilde başardığıma inanıyorum. Piyasada camdan mozaikler yapılıyor; bunlara birşey demiyorum. Fakat Romalılar o yıllarda renkli cam şişeleri ve camlarda yapıyorlardı. Neden camdan mozaikler yapmadılar? Mozaik mermerden yapılır. İşin aslı olanı ve etik olanı budur. Çakıl taşdan da yapılır. Fakat çakıl taşlardan yapanlar avam kamarasından olanlardı. Romayı idare edenler ve aristokratlar. Zeugma zaten “Çingene kızı” Saray'da değil bir ev zemininde yani orta halli halkın yaşadığı bir yerleşkede bulunmuştur. Çakıl taşlarından yapıldığı halde görülmeye ve takdire şayandır. Anadolu arkaik eserlerin basiti olmaz. Çünkü hepsi Dünya tarihinin ilki ve il çıkış noktasındaki ilk model ve öncüsüdür.”şeklindeki eserin gücünü vurguluyor.


Mozaikler; Küçük cam parçaları, taş veya diğer doğa temelli malzemelerden oluşan sanat türüdür. Karolar veya fragmanlar daha sonra bir yapıştırıcı ve harçla bir arada tutulan desenler, resimler ve diğer dekoratif tasarımlar şeklinde düzenlenir. Teknik içgörü, mozaiğin yaratılmasının ve takdir edilmesinin anahtarıdır ve sanatın teknik yönleri özel bir vurgu gerektirir. Ayrıca, Batı sanatında önemli bir rol oynayan ve diğer kültürlerde ortaya çıkmış olan mozaiğin önemli stilistik, dini ve kültürel yönleri de vardır .

Mozaikler dünyadaki çeşitli kültürlerde popüler bir sanat formu olmuştur. Bilinen en eski mozaikler M.Ö. 3. bin yıllara dayanan bir Mezopotamya tapınağında bulundu . Fildişi, deniz kabuğu ve taşlardan oluşan bu dekoratif, soyut parçalar, binlerce yıl sonra Antik Yunanistan ve Roma İmparatorluğu'nda yapılan mozaiklerin temelini attı. Ancak Mezopotamya'daki mozaik yapımcılarının aksine, Klasik sanatçılar mozaiklerinde resim, desen ve motifler oluşturmayı seçti.

Çingene Kızı Mozaiği; Oryantal mozaiklerde, en meşhurları Zeugma Belkis müzesinde günümüz Türkiye'sinde bulunan Zeugma mozaiğidir .


yilmazparlar@yahoo.com

Cumartesi

Muğlalı çiftçiye alım garantili “süs bitkisi” desteği-Yılmaz Parlar

Muğla'da Süs Bitkisi Teşviki

Muğlalı çiftçiye alım garantili “süs bitkisi” desteği


Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen “Alım Garantili Süs Bitkisi projesi kapsamında, yerel üreticiye önemli teşvik sunuldu. 15 milyondan fazla süs bitkisini üreterek, belediyeye satış yapan çiftçiler ise memnuniyetlerini, dile getiriyor.




Narenciye, tütün, arpa, buğday, zeytin gibi pek çok ürünle Türkiye’de tarımsal ekonomiye önemli katkı sağlayan Muğla’da, büyükşehir belediyesi yerel üretimi yeniden canlandırmak için kolları sıvadı. Muğla Büyükşehir Belediyesi, hayata geçirdiği “Alım Garantili Süs Bitkisi”, “Koku Vadisi” , “Tıbbi aromatik bitkiler ve Yerel Tohum Merkezi” , “MELSA” ,  “Tarım Laboratuvarı” ve “Kurutma Tesisi” projeleriyle şehrin dört bir yanında üreticiyi teşvik ederek, yerel üretime yeniden hayat veriyor.




Üreticiye Alım Garantisi


Köyceğiz’e bağlı Beyobası Mahallesinde hayata geçirilen “Alım Garantili Süs Bitkisi Üretimi Projesi”, 2015 yılı Mart ayında uygulanmaya başlandı. Köyceğiz Beyobası Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile 2 sera olarak başlatılan ve şu an 24 serada üretimi devam eden 15 milyondan fazla süs bitkisi, ilk etapta Muğla Büyükşehir Belediyesinin peyzaj çalışmaları için satın alınırken bugün, Muğla’nın 13 ilçesinin yanı sıra Burdur, Isparta, Antalya, Afyon gibi illere de satılıyor.  




Koku Vadisi


Menteşe Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile iş birliği protokolü imzalayan Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin Menteşe’de hayata geçirdiği “Koku Vadisi” projesi kapsamında da, tarımsal üretim sıkıntısı çeken bölgelerde fide dağıtımı yapılıyor. Tıbbi-aromatik bitki yetiştiriciliğinin desteklendiği projede ilk etapta, 27 dönüm araziye bin 850 lavanta fidesi dikildi. Belediye ayrıca üreticiye 100 bin adet kekik, adaçayı ve biberiye fidesi teslim etmeyi amaçlıyor.




Yerel Tohum Merkezi


Muğla Büyükşehir Belediyesi çiftçilere yönelik olarak ayrıca, “Yerel Tohum, Ulusal Güç” sloganıyla Yerel Tohum Merkezi’ni de hayata geçirdi. Muğla’ya özgü yerel tohumların kaybolmaması ve genetik çeşitliliğinin aratılması amacıyla 2016 yılında açılan merkeze bugüne kadar, 774 yerel tohum bağışlandı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Yerel Tohum Merkezi, kuruluşundan bugüne, hem tohum envanteri açısından, hem çalışma şekli bakımından hem de bünyesinde barındırdığı 3 laboratuvar (Tohum Test Laboratuvarı, Tıbbi-Aromatik Bitkiler Laboratuvarı, Kriyoprezervasyon ve Doku Kültürü Laboratuvarı) bakımından Türkiye’nin en büyük ve kapsamlı Yerel Tohum Merkezi olma özelliğine sahip. Belediye bu merkezle, genetik mirasın garanti altına alınmasını sağlamayı amaçlıyor. Ayrıca bu laboratuvarda yapılacak çalışmalarla sadece yerel tohumlar değil; narenciye, armut, incir vb. yerel meyve grupları ve bölgede endemik olarak yetişen doğal bitkiler de koruma altına alınacak.


yilmazparlar@yahoo.com



Cuma

Etiyopya Mutfağı-Habesha Restaurant-Yılmaz Parlar

İstanbul’daki Afrika

Gastronomi ve Eğlence Turizmi 


Muhteşem Masa, Sağlığa çok yararlı glutensiz yiyecekler, bedeni ruhu çoşturan müzik, kardiyovasküler sistemin verimliliğini, kanın oksijenlenmesini artıran aerobik egzersiz tarzındaki tüm hücrelerin birlikde yaptığı dans.

Yeşilçam sinema oyuncusunun Turizmci oğlu

Türk sinemasının yükünü çeken, Yeşilçam’ın unutulmaz, değerli karakter oyuncularımızdan Kudret Karadağ’ın, Beyoğlu film setlerde büyüyen oğlu Can Korudağ turizme hizmet veriyor.
Tüm hayatının geçdiği Beyoğlu’nun eğlence mekanlarında tecrübe kazanan Can Korudağ, Dünya gecelerindeki en popüler mekanlarda kültürünü canlı dinamik tutarak birikimli değerli turizmci olarak Beyoğlu-Galatasaray’da Habesha Restaurant ile özellikle Amerika, Avrupa ülkeleri başda olmak üzere yabancı turistlerden ülkeye döviz kazandırıyor.

Habesha Restaurant, Afrika'ya binlerce mil seyahat etmeden, size ilk ve tek otantik Etiyopya Mutfağını burada en iyi şekilde sunuyor.


Afrika yemekleri sahnesi Etiyopya mutfağının merkezlerini oluşturuyor ve mükemmel örnekleri arasında unutulmaz tatlar deneyimliyorsunuz.

Tarifler doğruca Anne kalbinden geliyor. Yemeklerin içine sevgi katıyorlar.
Geleneksel olarak, tüm mezeler, payetlerden oluşan yuvarlak bir Etiyopya masası etrafında toplanarak özel dokumalı sepet Mesob içinde yemekleri masa arkadaşlarınızla paylaşmaya imkan veren geniş bir yuvarlak tepside servis ediliyor.



Can Korudağ, Etiyopya yemekleri Çoğunlukla komşu kültürlerden ayrı olarak evrimleşmiş olan mutfak. Hem Sahra altı Afrika'da bulunan standart yemeklerden hem de Kuzey Afrika'nın Orta Doğu temellerinden farklı olduğunu söylüyor. 


Can Korudağ’dan aldığımız bilgilere göre Etiyopya'da çeşitli et, tavuk, kuzu, balık ve ithal bitki ve baharatlarla birlikte sebze yemekleri ile en popüler yemekler olarak seçiliyor. Etiyopya yemeklerinin çoğu hem et hem de sebze yemeklerine şaşırtıcı tatlar getiren organik egzotik baharatlarla yavaşça pişirilen bir güveç ve taze pişmiş sote yemekler biçimindedir. Etiyopya yemekleri geleneksel olarak parmaklarla Injera'nın (Etiyopya yassı ekmeği) bir kısmını koparak ve yiyecekler onunla kepçe edilerek yeniyor.

Korudağ “Injera dünyanın en küçük tanesi olan endemik bir taneden yapılan tef unu su ile karıştırılır ve pişirilmeden önce üç gün fermente edilir. Injera doğal olarak glütensiz, lif, demir ve protein bakımından çok zengindir. Karbonhidrat bakımından düşük olduğu bilinmektedir.

Tef Etiyopya ve Eritre'de bulunan ilk yerli bitkilerden biridir. Üretimi yalnızca yeterli yağış alan alanlarla sınırlıdır, bu yüzden çoğu Afrika hanesi için nispeten pahalıdır.” Şeklinde otantik injera’yı ayrı bir yere koyuyor



Herhangi bir yemeğin en temel bileşeni ekmek olduğu için bu kültürlerde yemek sürecinin merkezinde yer almaktadır

İnjera krep görünümünde benzersiz gözenekli ve hafif süngerimsi dokusu olan üst kısmı, güveç ve sosları toplamak için ideal kılan çok sayıda gözenek geliştirirken, tabanı pürüzsüzdür.

Etiyopya'nın ünlü baharatlı tavuk yahnisi Doro Wat, veya dana eti versiyonu olan Sega Wat türünde sağlığa çok yararlı baharatlardan elde edilen soslu birbirinden lezzetli çok zengin mutfağa sahipdir.


Korudağ “Etiyopya yemeklerinin çok sağlıklı olduğu bilinmektedir. Yemeklerimiz bitkisel yağ ve ithal organik bitki ve baharatlarla hazırlamak için taze sebze ve onaylı et kullanılıyoruz. Konserve, işlenmiş veya donmuş ürünler kullanılmıyoruz.” dedi



Kahve; Etiyopya, Arabica  kahve çekirdeğinin orijinal evi olduğunu iddia ediliyor. 

Yodet Dimesse, özel kahveyi hazırlarken, keçi çobanı ile ilgili efsane anlatıyor. 
“Keçi çobanı keçilerinin heyecanlandığını ve neredeyse arka ayakları üzerinde dans ettiklerini keşfettikten sonra, kahve bitkisinin parlak kırmızı meyvelerle asılan birkaç kıvrılmış dalını fark ediyor. Meyveleri kendiside deniyor. Keşişlere söylüyor. Rahipler, günahkâr ilacı olarak kahveyi alevlere fırlatıyorlar. Kısa bir süre sonar, herkesin aşina olduğu, kokudan sonra gelen bir eylem, fasulyeleri eziyorlar, onları ateşten çıkarıyorlar ve uyarıcı maddeyi kaynar suda damıtıyorlar. Bütün gece oturduktan sonra, kutsal ibadetlerine yenilenmiş bir enerji buluyorlar.” Bir kaç efsane daha olduğunu söylüyor.

Yodet Dimesse, mangalda özel kömür üzerinde tavada taze kahveyi kavurdukdan sonra bir kaç damıtma işleminden geçiriyor inanılmaz kahve zevkini tatdırıyor.




Müzik; Doğal yemeklerden kahveden sona başlayan, Baş döndürücü güzellikde çoşkulu, her bir tarafınızın eşlik etdiği doğal, yaratıcı müzikleriyle tanışıyorsunuz.

Dans grubu her gece bir kabile dansın show’unu yapıyorlar.

Renkli uzun atkılar, aynı uzunlukda kemerli elbiseler giyen, yüzlerinde kocaman gülümsemeli bayanlar showlarına başlıyor. Dans tarzı belden, omuzlara ve kafayla bütünlük sağlayarak,figürlerini sıralıyorlar. Hünerli ritmik hareketlerle sihirbazlar gibiler. 

Etiyopya'nın farklı kabilelerce müziğin farklı stilleri ile aynı şekilde ilişkili danslarınında farklı olduğunu öğreniyoruz.

Galatasaray Beyoğlu Ekrem Tur Sokakdaki, Kadir Bozkurt’un menagerliğini Yodet Dimesse’nin Etiyopya koordinatörlüğünü yaptığı, iş adamı Can Korudağ’a ait Habesha Restaurant’da sağlığa yararlı geleneksel Etiyopyalı Harika yemeklerin, kahvenin, kültürlerin, müziğin ve dansın tadını çıkarın. MK Travel Direktörü Hülya Kurmuş, tam not vererek Habesha Restaurant'a acenta olarak gönül rahatlığı ile grup göndereceklerini açıkladı.


yilmazparlar@yahoo.com


Pazar

Rezonans Koro-Marktoberdorf Koro Yarışmasında-Yılmaz parlar



Milli Koromuz Uluslararası Yarışmada


Müzik elçilerimiz  “Rezonans Koro” Direktörlüğünü Zeynep Bora’nın yaptığı Summart Sanat Merkezinde yarışma öncesi verdiği son konseriyle tüm takdirleri topladı. Moral toplayarak enerjisini doruk seviyeye getirdi.





25 mayıs 2019 Cumartesi gecesi Summart Sanat merkezinde, yarışma konserin orijinal repertuvarı konseriyle, aralarında kompozitörler, müzik otoriteleri, üniversite konservatuvar öğretim görevlilerinde bulunduğu seyirciler tarafından ayakda alkışlandı.


Almanya’nın Marktoberdorf kentinde 7-12 Haziran 2019 tarihlerinde gerçekleştirilecek, koro dünyasının en prestijli yarışmalarından biri olan Marktoberdorf Koro Yarışması için dünyadan tercihli olarak davet edilen 14 korodan biri olan “Rezonans Koro” ülkemizi temsil etmek için tüm hızıyla çalışmalarına devam ediyor.


2010 yılında Burak Onur Erdem tarafından kurulan Rezonans, birkaç sezon içerisinde Türkiye'nin uluslararası alanda tanınır korolarından biri oldu. Koro, düzenli olarak Avrupa’nın önde gelen festivallerinde sahne alıyor ve dünyaca ünlü şeflerin yönetiminde konserler vermeye devam ediyor.





Koro aralıksız çalışırken, müzik elçilerimize destek verelim. Yarışmaya gitmeleri ve destek vermeleri için, Tüm Almanya’da yaşayan dostlarımıza haber verelim. Bayraklarla yarışmada destek versinler. Yalnız Bırakmıyalım. Unutmayalım ki; Turizm kültür ve Sanatla sürdürebilirlik kazanır. Ülkenin olumlu imajı kültür ve sanatıyla eş değerlidir…


Başkalarından üstün olmanın asaleti yok; asalet dün olduğunuzdan daha üstün olmaktan kaynaklanmaktadır. İşte Rezonans koro her yıl değerine değer katıyor.


Hepimiz biliriz ki, “Sanatla, özellikle müzikle uğraşan çocukların standart testlerde daha yüksek puanlar aldığı” Ne anlama geliyor? Önemli ölçüde yüksek test puanlarının yanı sıra müziği bu kadar önemli yapan ne var? 





Dünyanın hangi bölgesinde yaşadığımız veya nereye gittiğimiz önemli değil. Müzik her yerde. Nerede olursan ol, müzik bulacaksın. Kentsel şehirlerde, kırsal şehirlerde, uzak köylerde, büyük mağazalarda, müzelerde, asansörlerde, metrolarda, restoranlarda, akşam yemeklerinde, şehir otobüslerinde, taksilerinde, kendi araçlarımızda vs.


Müzik her ülkede zengin katkılarıyla farklı şekillerde kutlanmaktadır. Tarihin ve dünyanın evrensel dilinin anahtarıdır. Zevk, ibadet, terapi, eğlence, şifa ve daha fazlası için kullanılır. Müziğin en önemli katkılarından biri, yaşamın sınırları (yani etnik, ırksal, yargı vs.) üzerinden iletişim kurabilmesidir. Dil ne olursa olsun, iletişim müzik aracılığıyla kolayca yapılır. Bir müzikal toplulukta yer alan, müzik aracılığıyla iletişim kurmayı öğrenir. Bu yeni bir dil olur ve sınırlar kaybolmaya başlar. Müzikal bir toplulukta yer almak, dünyanın tamamen yeni bir bölgesini tecrübe etmesini sağlar. Müziğin sınırları yok.


Hepsinden önemlisi, müzik özveri, azim ve ekip çalışması öğretir. Sonuç olarak, ihtiyaç duydukları özgüvenini sağlayarak topluluğu daha iyi hale getirecektir. Bunu yaparken, koronun, grubun veya orkestranın ilerlemenin tek yolu var. Dünkü çalışmayı asla tekrarlamak istemeyiz. Daha fazla çalışmak ve her gün daha fazla şey öğrenmek istiyoruz. Mükemmeliyet için çalıştıklarında ertesi gün yeni bir mükemmellik seviyesinin sunulduğunu fark edeceklerdir. Büyüme, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreç en tatmin edici deneyimlerden biri olacakdır.





Okulların, orkestraların ve koroların performans becerilerini geliştirmelerini sağlayacak yeni kültürleri  keşfederken eğitim hedeflerini geliştirirler. Yani bunun için seyahat ederler. İşte müzik kültürünüzün sanatınızın olması, tanınması gerekir ki;  Ancak bu şekilde, sadece öğrencinin eğitim amaçlı değil, müzik sevgisini barındıran her turistin hedeflediği destinasyon olursunuz.

Avusturya turistlerin iki günlüğüne konser izlemek için Almanya’ya geldikleri örnekler çokluğu gibi, isim yapan müzik orkestralarını ve korolarını operasını dinlemeye giden potansiyel, ülkeye kazandırdığı ekonomik değer haricinde paylaşımlarıyla olumlu imajı sağlamanın birer parçası oluyorlar.
Bu bilinç içinde olan, şimdiye dek ülkemizin önemli müzik festivalleri arasında yer alan Rezonans koro, Hasan Uçarsu ve Özkan Manav bestelerinin dünya prömiyerlerini gerçekleştirmiş olup, çağdaş dönem eserleri, Alman romantik dönem eserleri ve Türk bestecilerin 20. ve 21. yüzyıl eserleri üzerinde yoğunlaşarak geniş bir repertuvara sahiptir.

Şef Burak Onur Erdem’in verdiği bilgiler göre; Rezonans, Avrupa’nın en büyük koro festivali olan Europa Cantat Festivali’nde Türkiye’yi temsil ederek tam 5 bin müziksever ile birlikte ülkemizin müziklerini seslendirdi. Bunun yanı sıra, dünyanın en prestijli koro yarışmalarından biri sayılan Cork International Fleischmann Trophy’e Türkiye'den katılmaya hak kazanan ilk koro olarak ikincilik ödülünü ülkemize kazandırdı.


Bu müzik elçilerimize ev sahipliği yapan kapılarını açan prestijli sanat merkezi Summart, Mete Bora tarafından kurularak, bağımsız ve kar amacı gütmeyen, görsel sanatlar, performans sanatları, müzik platformu olup; müzisyenler, koleksiyonerler, sanat danışmanları, küratörler, eleştirmenler, akademisyenler, galeriler, müzeler, sanat vakıfları, yazarlar, gazeteciler, sanatseverler ile yerli ve yabancı sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlamaktadır.

Summart Sanat merkezi Direktörlüğünü Zeynep Bora, Koordinatörlüğünü ve projeler sorumluluğunu Özlem Aleçakır yürütmektedir.




yilmazparlar@yahoo.com

Halkalı Okyanus Koleji Okul Öncesi öğrencileri, yıl sonu müsamereleri-2019


Ana Okulundan, Büyüklere Mesajlar

Halkalı Okyanus Koleji Okul Öncesi öğrencileri, yıl sonu müsamerelerinde; Öğrenciler büyüklere önemli mesajlar verdi.




Nesrin Cenkçi’nin müdürlüğünü yaptığı Okyanus Koleji Halkalı Okul Öncesi öğrencileri 25 Mayıs 2019 Cumartesi günü “İleriyi düşünün- Geri dönüştürün” konseptli müsamerenin çeşitli kategorilerinde minik yavrular spontane doğaçlama hareketleri velileri gülümsedirken çok anlamlı çok dahiyane mesajlarınıda sundular. Dönüşüm.. Çevre Kirliliği…Bilinci minik yavrularda mükemmel bir şekilde oluşup, farkındalık sağlamaya çalışırken umarız büyükler temiz dünya olması kavramına sahip çıkar. 



Velilere sürpriz olan gösterller normal ders uygulama dışında hobilere göre kulüp adı altında spor, müzik, dans, defile, resim, bilim adamları vs. olarak mizansen edildi.


Spor açık hava sahaların ve spor salonların kirliğinde; “Biz böyle kirli alanda spor yapamayız.” diyen çocuklar “Haydi hep birlikde temizleyelim şu çöpleri” sözleri büyüklere utanç duygusunu yaşatdı. Yaptıkları spor ve yoga hareketleri büyüklere taş çıkardı.




İngiliz tıp dergisi Lancet'de yer alan uluslararası araştırma raporlarına göre; Çevre kirliliği her yıl 9 milyon kişinin erken ölümüne sebep oluyor. 189 ülkede yapılan çalışmaya göre, çevre kirliliği kaynaklı ölümlerin %92’si orta ve düşük gelir ortalamalarına sahip ülkelerde yaşanıyor. Avrupa Birliği’nde ise her yıl 400.000 insan çevre kirliliği yüzünden hayata veda ediyor. Bu rakam, Avrupa Birliği’ndeki tüm ölümlerin yüzde 7.8’ine denk geliyor. Türkiye’de çevre kirliliği her yıl yaklaşık 42 bin insanın  erken ölümüne sebep oluyor. Yani ülkemizde her 100 kişiden yaklaşık 13’ü çevre kirliliğine bağlı sebepler yüzünden yaşamını yitiriyor. Türkiye’de çevre sorunları arasından en çok erken ölüme ise   sebep oluyor, Raporun bulgularına göre  . Bu ölümlerin çoğu, kalp hastalığı, felç, akciğer kanseri ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanıyor. 




Özellikle çocukların, anne rahminde ya da erken çocukluk döneminde düşük doz kirleticiye maruz kalmaları çocukluk ve yaşam boyu sakatlık, hastalık ve ölümlere yol açabiliyor.

Kirlilik maliyetlidir. Kirliliğe bağlı hastalıklar düşük gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere doğru gayri safi yurt içi hasıla üzerinde verimlilik kaybına yol açarak yılda %2’lik artış göstermektedir. Kirlilikle ilişkili hastalıklara bağlı sağlık harcamaları yüksek gelirli ülkelerde %1,7’lik; ağır kirlilik yaşanan orta ya da hızlı gelişen ülkelerde %7’lik paya sahiptir. Rapora göre kirliliğe bağlı refah kaybının yıllık ekonomik çıktının %6,2’sine ulaştığı ve 4,6 trilyon Dolar olduğu tahmin edilmektedir. Burada rapor ilginç bir tespit yapmaktadır: Kirliliğe bağlı maliyetler, kirlilik ile hastalıklar arasındaki ilişkiler belirlendikçe artacaktır. 



Kirlilik gezegenin sağlığını da tehlikeye sokuyor, ekosistemlerde harabiyet yaratıyor ve iklim değişikliğine neden oluyor. Yüksek ve orta gelirli ülkelerde fosil yakıtlar, düşük gelirli ülkelerde biyo yakıtlar partiküler hava kirliliğin %85’ni, sülfür ve nitrojen oksite bağlı kirliliğin tamamına yakınından sorumludur. Elektrik üretim tesisleri, kimyasal fabrikalar, madencilik faaliyetleri, ormansızlaştırma, petrol ile çalışan araçlar karbondioksitin temel salınım kaynakları olarak başta gelen kirlilik odaklarıdır. Kömür, fosil yakıtlar içinde hem kirliğin hem de iklim değişikliğin en önemli nedenidir. 




Rapor kimyasalların yarattığı kirlilik ve buna bağlı hastalık boyutunun ardından şehirlere geçiyor. Dünya nüfusunun %55’i şehirlerde yaşıyor ve ekonomik aktivitelerin %85’i şehirler ve çevresinde gerçekleşiyor. Doğal olarak enerji, trafik ve insan yoğunluğunun da tarih boyunca benzeri görülmemiş biçimde büyük bölümü şehirlerde bulunuyor. 





Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC); “İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri halihazırda hissediliyor ve gezegenimizde yaşayan en korunmasız kişileri etkiliyor. Ancak hiç kimsenin iklim değişikliğinin etkilerine bağışıklığı yok ve kimse ulaşılmaz değil. Hükümetlerin önderlik edeceği ve iş dünyası, kentler, yatırımcılar, vatandaşlar ve sağlık profesyonelleri tarafından desteklenecek bir iklim hareketi, insanların yaşam kalitesinin yükselmesi için kaçınılmaz olduğu gibi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmanın da temel gereklerinden biri.” Açıklamaları var.





Tekrar minik yavrularımıza dönersek çevre ile ilgili yaptıkları resimler ve sonunda iki tablonun dönüşüm sembolü çok alkış aldırdı. Müzük kulübün marakas ve bagetlerle olan ritmleri büyüklere parmak ısırtdırdı.


Bilim adamların çevre ile çalışmaları büyük takdir topladı. Defile olmadan etkinlik eksik kalır… Final olarak minik yavruların poşetlerden, renkli kartonlardan geri dönüşüm adına yaptıkları tasarım gerçekden büyüklere taş çıkardı. 




Renkli kartonlardan  yapılan kıyafetin tasarımcı aslarından Minik yavru Aybars Parlar ile yaptığımız kısa söyleşide kız kardeşi minik yavru Almila Asena Parlar “Bende şapkayı yaptım.” diyerek başına şapkayı takıyor. Bizde görüntülüyoruz. Aybars’ın velisi Berkit Parlar Anne Özlem Bulut Parlar  “Bizede sürpriz oldu. Kıyafetden hiç haberimiz olmadı. Okulda yapmışlar.”dediler.

Öğrenciler Büyüklere mesajlarını verdiler. Büyükler umarız Anlarlar…

Gösteri sonunda Okul öğrencesi Müdürü Nesrin Cenkçi sınıf öğretmenlerine ve Kulüp öğretmenlere plaket verdi.  





info@parlarmedya.com

Salı

Summart Sanat Merkezinde-Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi-Yılmaz parlar

Beşinci Anlaşma

Sanatçı Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi
Direktörlüğünü Zeynep Bora’nın yaptığı Summart Sanat Merkezinde, sanat ve cemiyet dünyasından birçok seçkin isimlerin oluştuğu elit davetlilerin katılımıyla açılış yaptı.

Bir birinden değerli değişik disiplinlerde sanat etkinliklerine kapılarını açan Summart Sanat Merkezi, bu seferde; Toltek bilgeliği, kültürü ve Esra Şatıroğlu’nun resimleri aracılığıyla antik Toltek gizemine yelken açmak gibi, hem bir kültüre hemde her bir eseri kendi içinde bir dil olan sanatcının muhteşem tablolarına ev sahipliği yaptı. 



Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği sergi sahibi Esra Şatıroğlu, Don Miguel Ruiz’in Dünyayı Değiştirmeme Yardım Eden Beş Anlaşma dediği kitabından esinlenmiş.

Don Miguel Ruiz, Dünyayı değiştirmeme yardım etmek istediğine karar verirsen, en kolay yol beş anlaşma uygulamaktır; Sözünle kusursuz ol, kişisel olarak hiçbir şey almayın, varsayımlarda bulunmayın, her zaman yapabildiğinin en iyisini yap, ve şüpheci ol, ama dinlemeyi öğren.

Kuratör Fırat Arapoğlu Sergi ile ilgili olarak; Esra Şatıroğlu, kendiliğinin farkına varma yolunda, zihin-beden ikiliğini kurarak, bizi korkutan ve mutsuz eden inançlarımızdan arınmamız gerektiğini anımsatıyor şeklinde açıklamalarda bulunuyor.

Sanatcı Esra Şatıroğlu ile yaptığımız söyleşide her objeden bir anlamla eserine ruh verdiğini söylüyor. 

Gerçektende, Don Miguel Ruiz’in kitabında göz gezdirdiğimizde  “Simgeler ve kurallar. İnsanların sanatı” kısmında anlıyabiliyoruz.
Ruiz ifadelerinde ; “Büyüdükçe kendimizle, toplumla ve çevremizdeki herkesle sayısız Anlaşmalar yaparız. Ancak en önemli anlaşmalar, öğrendiklerimizin sembolleri temelinde kendimizle yaptığımız anlaşmalardır. Sembolleri kullanarak kendimiz hakkında bir fikir ediniriz. Semboller bize ne olduğumuzu ve neyi temsil etmediğimizi, neyin mümkün olduğunu ve neyin imkansız olduğunu söyler. Bilginin sesi bize bildiğimiz her şeyi söyler, fakat bilgimizin doğru olduğunu kim söyledi?
Dikkatimizi kelimenin nasıl yaratıldığına odaklarsak, kelimenin anlamını ne olursa olsun, bunun için gerçek bir sebep olmadığını görürüz. Kelimeleri hiçbir yerden çıkardık; biz onları icat ettik. İnsanlar her sesi, her harfi, her grafik sembolünü icat ederler. Belirli bir ses duyuyoruz ve şöyle diyoruz: "Burada verilen ses için A sembolü .Sesi temsil etmek için sembolü çizeriz, sembolü ve sesi birleştiririz ve anlam veririz. O zaman bilincimizdeki her kelime anlamlıdır, ama gerçek olduğu için değil. Bu sadece kendinizle ve aynı sembolizmi öğrenen herkesle bir anlaşma” bu satırlardan sonra sanatcının eserlerini doyasıya gözlemliyebiliyorsunuz.



Toltek’ler kimdir; Binlerce yıl önce, Toltekler Meksika'nın güneyinde "bilge adamlar ve bilge eşler" olarak biliniyordu. Antropologlar Toltec halkını bir insan ya da ırk olarak görürler, ancak gerçekte onlar eskilerin ruhsal bilgilerini ve ezoterik uygulamalarını araştırmak ve korumak amacını belirleyen bir bilim insanları ve sanatçılar topluluğudur. 
Birazda Summart hakkında bilgi verirsek; Mete Bora tarafından kurulan, bağımsız ve kar amacı gütmeyen bir girişim olarak SUMMART, görsel sanatlar, performans sanatları, müzik platformu olup müzisyenler, koleksiyonerler, sanat danışmanları, küratörler, eleştirmenler, akademisyenler, galeriler, müzeler, sanat vakıfları, yazarlar, gazeteciler, sanatseverler ile yerli ve yabancı sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlayan bir buluşma noktasıdır.

SUMMART en yüksek kalitede müzik dinletileri, sahne performansları, konferanslar, oyunlar ve sergiler sunmayı hedeflemektedir. Ayrıca Bora ailesi koleksiyonundan seçilen uluslararası ve Türk çağdaş sanatçılara ait figüratif resim ve heykeller Summart'ta uzun vadeli ödünç anlaşması ile sergilenmektedir. 

Sanatçı Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi 31 Mayısa kadar sanatseverlerin ziyaretine açık olacakdır.



yilmazparlar@yahoo.com

Pazar

Çatalhöyük, Meke Gölü, Kelebek Müzesi-Gündegül Parlar Haberi


Çatalhöyük, Meke Gölü, Kelebek Müzesi


Geçmişin değerlerini geleceğe taşıyan Kolleksiyon Klüp üyeleri, Şerif Antepli’nin Başkanlığı ve Sempatur’un sahibi İlhan Uçok’ın  mükemmel organizasyonu ile kültür ve sanat gezilerinden birini daha gerçekleştirdi. Selçuklu’ların Başkenti Konya ve çevresindeki mimari eserler ile kültürel, arkeolojik yerleşimler gezildi. Özellikle Çatalhöyük gezinin odak noktası oldu.





2012 yılında Dünya Miras listesine giren, Göbeklitepe’nin keşfedilmesi ile ikinci en eski yerleşim  yeri olan Çatalhöyüğün tarihi M.Ö.8000 kadar uzanmaktadır. Kazılarda yerleşim yerleri olarak evler, kutsal mekanlar ortaya çıkmıştir. Kazı çevresinde de  örnek bir ev yapılarak, o dönemdeki ev modeli tanıtilmaya çalişılmıştır. Yapılan kazılarda, evler birbirine bitişik, sokak ve yolun olmadığı görülmektedir. Evler dört duvardan ibaret, kapısız penceresiz olup merdivenle dama çıkılıyor, damda hem hava hem ışık almasını sağlıyan büyükçe bir delik bulunuyor ve eve buradan giriliyor.Dolayısıyla insanlar evlere birbirlerinin damlarından yürüyerek giriyorlar. Mezarlıkları yok, ancak ölüleri dışarda akbabalara yenilmesi için bırakıyorlar, yenildikten sonra kemikler toplanarak evin içine gömülüyor. Evlerin içinde duvarlarda, boğa, koç başı, geyik ve insan çizimleri var. 18 yerleşim katmanın bulunduğu kazılarda, pek çok obje çıkarılmış, bunlardan biride Kibele ana tanrıça heykelidir.





Çatalhöyük’ten hayranlıkla ayrılan gurup, oradan Dünyada tek olan ve 4.5 milyon yıl önce 

( Pleistosen Çağ) patlıyan volkandan sonra, suyla dolan, 9000 yil önce de ikinci bir patlama geçirmiş, çit patlamalı volkanik Meke Krater Gölüne geldi. İçinde  adacıklar olan ancak bugün suları çekilmiş durumdaki gölün çevreside,  göçmen kuşların göçleri sırasında dinlenme yeri olarak kullandıkları tabiat harikası bir yer.




Kolleksiyon Klüp üyeleri daha sonra muhteşem bir tabiata sahip,  Konya Ereğli’ye 12 km. Mesafede, İvriz’e Hitit Anıtı’ını görmeye geldi. Anıt  su kaynağı yakınında büyük bir kayaya  oyulmuş, 4.20 m. yüksekliğinde, 2.40 m. genişliğinde olup,Tuwana Kralı Warpalawa’yı bir elinde buğday başakları diğerinde üzüm salkımı tutan tanrı Tarhunza’ya tapınırken gösteriyor. Tarhundas aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısıdır. İvriz Kaya Anıtı'nın bir kopyası İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.




Bu arada mutlaka görülmesi gereken muhteşem ziyaret yerlerinden biride, Konya Tropikal Kelebek ve Böcek Bahçesi.Çok büyük bir arazide kurulu , 7.600 metrekarelik dev kompleksin içinde ve 3.500 metrekarelik gezi alanında, çeşit çeşit tropik bitki, ufak bir şelale, müze ve kelebek yumurtaları bulunuyor 





Dünyanın dört bir yanından, Malezya’dan İngiltere’ye, Hollanda’dan Meksika’ya Filipinler’e kadar farklı türlere ait,binlerce kelebek, 28 derece ve nemli bir ortamda yaşıyor.  Larvalar sıra sıra asılı halde büyütülüyor. Entersan olan da  meyveler tabak tabak çeşitli yerlerde yemeleri için sunuluyor.  İçeride kelebeklerin kuş sesine benzer sesleride inanılmaz. Tropikal Kelebek Bahçesinin üzerini kapatan mimari bölümün üzerinde de devasa  kelebek biçimli bir örtü bulunuyor. Türkiyenin ilk Kelebek Bahçesi gerçekten muhteşem.




Kültür sanat turumuz,  Konya  civarındaki yıldızı parlayan Sille ‘ye yöneldi. Sille 5 bin yıllık bir tarihe sahip, etrafındaki tepelerde kaya oyukları görülüyor. Müsbet bir şekilde restorasyonlar yapılmış ve devam ediyor. Son derece modern Tarih, Kültür İnsan ve Medeniyet eserlerini simgeliyen  Sille Müzesi, Zaman Müzesi, Aya Elenia Müzesi, Osmanlı Dönemi camiileri örneğin, Kurtuluş Camii,Subaşı Camii, Ak Camii gibi pek çok camii mimari eserler görülecek yerler arasında. Sille, hamamlar, çeşmeler, kilise ve manastırlar,  tipik evler ile zengin bir yerleşim dokusuna sahip. Aya Elenia Müzesi, MS.327 yılında Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena Kudüse giderken burada konaklamış ve bu mabeti bizzat temel atma töreninde  bulunarak yaptırmıştır.




Gezinin son durağı Konya olup, burada da Mevlana Müzesi,Şemsi Tebrizi Türbe ve Camii, Sadettin Konavi Türbesi, Alaeddin Tepesi, Alaeddin Camii, İnce Minareli Müzesi (Taş ve ahşap eserlerin sergilendiği ) Selçuklu’nun muhteşem turkuaz, larcivert seramik eserlerinin sergilendiği Karatay Çini Eserler Müzesi gibi sivil ve dini mimari eserlerin görülmesinden  sonra,  Sempaturun her gezide olduğu gibi mükemmel organizasyonu, son derece konusuna hakim Tuncer  Özveri .rehberin bilgilendirmesi,  kültür sanat doygunluğu ile mutlulukla  bir gezi, nostaljik hızlı tren yolculuğu ile sona erdi.



info@parlarmedya.com


 

Pazartesi

4. İstanbul Orchestra'Sion Uluslararası Piyano Yarışması-Yılmaz parlar


Benzersiz Piyano Yarışması


Notre Dame de Sion Lisesinin dördüncüsünü düzenlediği Sion Uluslararası Piyano Yarışmasının Dünyada başka bir eğitim kurumu tarafından yapılmaması başarılı organizasyona ayrıca benzersiz özellik kazandırıyor.



11 Nisan 2019 salı günü Notre Dame de Sion Lisesinde düzenlenen, 7-14 Mart 2020 gerçekleşecek 4. İstanbul Orchestra'Sion Uluslararası Piyano Yarışması'nın basın toplantısında sorumuz üzerine, Yarışma Başkanı ve Okul Müdürü Yann de Lansalut, Jüri Başkanı Vahan Mardirossian eğitim kurumu olarak Dünyada başka düzenleyenin olmadığını söylediler.   



Basın toplantısına ayrıca Yarışmanın Genel Sekreteri, Emmanuelle Beaufils, Onur Kurulundan Devlet Sanatçısı ve piyanist Ayşegül Sarıca, Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi kurucusu Prof. Filiz Ali, piyanist ve besteci Ali Darmar, İstanbul Uluslararası Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin kurucu ve yöneticisi Mehmet Mestçi, piyanist Metin Ülkü ve OdeonArts Müzik kurucusu Saba Sümer katıldılar. 


Başkan ve Okul Müdürü Yann de Lansalut yaptıkları organizasyonla yetenekli müzisyenleri tanınmalarına fırsat vermesi ve müzik dünyasına yeni sanatcılar kazandırmak amaçlı olmasından, eğitim kurumu olarak duydukları memnuniyetlerini ifade eden konuşma gerçekleştirdi.


Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi kurucusu Prof. Filiz Ali, piyanist ve besteci Ali Darmar yaptıkları konuşmada bazı eleştirmenlerin yarış atı gibi benzetmeyle yarışma karşıtı olduklarını dile getirmeleri üzerine bizde bu tür yarışmaların yoğun seyirci sağladığını verdiği ilhamla kendini keşfetme gizli yetenekleri ortaya çıkarma fırsatı yaratdığını yarışma organizasyonlarda ilk sıralarda olabilmek için seyirci ilgisi kriterlerin en başında geldiği hatırlatarak katkıda bulunduk.




Jüri Başkanı Vahan Mardirossian 2020 piyano yarışma jüri üyelerinin  yenilendiğini, yabancı üyelerinde olduğunu belirtdi.


Türk besteci Ali Darmar özel olarak bestelediği çağdaş bir eseri üçüncü aşamada zorunlu bir parça olarak yarışma programında yer alıyor. Eseri en iyi icra eden yarışmacıya Ali Darmar Ödülü verilecek. 


Yarışma hakkında verilen bilgilere göre; Yarışma halka açık dört ayrı sınavdan oluşacaktır. Finalde adaylara, orkestra şefi ve jüri başkanı Vahan Mardirossian yönetimindeki Orchestra’Sion orkestrası eşlik edecek. 




Yarışma danışmanı piyanist Franck Ciup ve müzik öğretmeni Ajda Ahu Giray önderliğinde öğrencilerinden oluşan bir jüri, NDS Gençlik Müzik Ödülü verecek.


Birincilik Ödülü 8.000 $ ve iki sene içerisinde birkaç konser verebilecek.  İkincilik Ödülü 4000 $, Üçüncülük Ödülü 2000 $ olarak belirlendi.

Toplantıda yarışma kriterinde aranan puanlamada önemli olanın yarışmacının eseri bire bir icra etmesimi isteniyor, özgün olarak sitilinde de icra edebilirmi şeklindeki sorumuz Jüri Başkanı tarafından cevaplandırıldı. jüri başkanı Vahan Mardirossian, yarışmacıyı rahat serbest bırakdıklarını sadece iyi yorumlama yapmasını aradıklarını söyledi.
Jüri heyeti olarak; jüri başkanı Vahan Mardirossian, yazar, yabancı festival düzenleyicisi Jean-Yves Clément, piyanist Gülsin Onay, Piyanist Pierre Réach, piyanist Keng Zhou, piyanist Ratimir Martinović, piyanist Antonio di Cristofano gibi isimler yer alıyor.

yilmazparlar@yahoo.com