Pazar

Rezonans Koro-Marktoberdorf Koro Yarışmasında-Yılmaz parlar



Milli Koromuz Uluslararası Yarışmada


Müzik elçilerimiz  “Rezonans Koro” Direktörlüğünü Zeynep Bora’nın yaptığı Summart Sanat Merkezinde yarışma öncesi verdiği son konseriyle tüm takdirleri topladı. Moral toplayarak enerjisini doruk seviyeye getirdi.





25 mayıs 2019 Cumartesi gecesi Summart Sanat merkezinde, yarışma konserin orijinal repertuvarı konseriyle, aralarında kompozitörler, müzik otoriteleri, üniversite konservatuvar öğretim görevlilerinde bulunduğu seyirciler tarafından ayakda alkışlandı.


Almanya’nın Marktoberdorf kentinde 7-12 Haziran 2019 tarihlerinde gerçekleştirilecek, koro dünyasının en prestijli yarışmalarından biri olan Marktoberdorf Koro Yarışması için dünyadan tercihli olarak davet edilen 14 korodan biri olan “Rezonans Koro” ülkemizi temsil etmek için tüm hızıyla çalışmalarına devam ediyor.


2010 yılında Burak Onur Erdem tarafından kurulan Rezonans, birkaç sezon içerisinde Türkiye'nin uluslararası alanda tanınır korolarından biri oldu. Koro, düzenli olarak Avrupa’nın önde gelen festivallerinde sahne alıyor ve dünyaca ünlü şeflerin yönetiminde konserler vermeye devam ediyor.





Koro aralıksız çalışırken, müzik elçilerimize destek verelim. Yarışmaya gitmeleri ve destek vermeleri için, Tüm Almanya’da yaşayan dostlarımıza haber verelim. Bayraklarla yarışmada destek versinler. Yalnız Bırakmıyalım. Unutmayalım ki; Turizm kültür ve Sanatla sürdürebilirlik kazanır. Ülkenin olumlu imajı kültür ve sanatıyla eş değerlidir…


Başkalarından üstün olmanın asaleti yok; asalet dün olduğunuzdan daha üstün olmaktan kaynaklanmaktadır. İşte Rezonans koro her yıl değerine değer katıyor.


Hepimiz biliriz ki, “Sanatla, özellikle müzikle uğraşan çocukların standart testlerde daha yüksek puanlar aldığı” Ne anlama geliyor? Önemli ölçüde yüksek test puanlarının yanı sıra müziği bu kadar önemli yapan ne var? 





Dünyanın hangi bölgesinde yaşadığımız veya nereye gittiğimiz önemli değil. Müzik her yerde. Nerede olursan ol, müzik bulacaksın. Kentsel şehirlerde, kırsal şehirlerde, uzak köylerde, büyük mağazalarda, müzelerde, asansörlerde, metrolarda, restoranlarda, akşam yemeklerinde, şehir otobüslerinde, taksilerinde, kendi araçlarımızda vs.


Müzik her ülkede zengin katkılarıyla farklı şekillerde kutlanmaktadır. Tarihin ve dünyanın evrensel dilinin anahtarıdır. Zevk, ibadet, terapi, eğlence, şifa ve daha fazlası için kullanılır. Müziğin en önemli katkılarından biri, yaşamın sınırları (yani etnik, ırksal, yargı vs.) üzerinden iletişim kurabilmesidir. Dil ne olursa olsun, iletişim müzik aracılığıyla kolayca yapılır. Bir müzikal toplulukta yer alan, müzik aracılığıyla iletişim kurmayı öğrenir. Bu yeni bir dil olur ve sınırlar kaybolmaya başlar. Müzikal bir toplulukta yer almak, dünyanın tamamen yeni bir bölgesini tecrübe etmesini sağlar. Müziğin sınırları yok.


Hepsinden önemlisi, müzik özveri, azim ve ekip çalışması öğretir. Sonuç olarak, ihtiyaç duydukları özgüvenini sağlayarak topluluğu daha iyi hale getirecektir. Bunu yaparken, koronun, grubun veya orkestranın ilerlemenin tek yolu var. Dünkü çalışmayı asla tekrarlamak istemeyiz. Daha fazla çalışmak ve her gün daha fazla şey öğrenmek istiyoruz. Mükemmeliyet için çalıştıklarında ertesi gün yeni bir mükemmellik seviyesinin sunulduğunu fark edeceklerdir. Büyüme, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreç en tatmin edici deneyimlerden biri olacakdır.





Okulların, orkestraların ve koroların performans becerilerini geliştirmelerini sağlayacak yeni kültürleri  keşfederken eğitim hedeflerini geliştirirler. Yani bunun için seyahat ederler. İşte müzik kültürünüzün sanatınızın olması, tanınması gerekir ki;  Ancak bu şekilde, sadece öğrencinin eğitim amaçlı değil, müzik sevgisini barındıran her turistin hedeflediği destinasyon olursunuz.

Avusturya turistlerin iki günlüğüne konser izlemek için Almanya’ya geldikleri örnekler çokluğu gibi, isim yapan müzik orkestralarını ve korolarını operasını dinlemeye giden potansiyel, ülkeye kazandırdığı ekonomik değer haricinde paylaşımlarıyla olumlu imajı sağlamanın birer parçası oluyorlar.
Bu bilinç içinde olan, şimdiye dek ülkemizin önemli müzik festivalleri arasında yer alan Rezonans koro, Hasan Uçarsu ve Özkan Manav bestelerinin dünya prömiyerlerini gerçekleştirmiş olup, çağdaş dönem eserleri, Alman romantik dönem eserleri ve Türk bestecilerin 20. ve 21. yüzyıl eserleri üzerinde yoğunlaşarak geniş bir repertuvara sahiptir.

Şef Burak Onur Erdem’in verdiği bilgiler göre; Rezonans, Avrupa’nın en büyük koro festivali olan Europa Cantat Festivali’nde Türkiye’yi temsil ederek tam 5 bin müziksever ile birlikte ülkemizin müziklerini seslendirdi. Bunun yanı sıra, dünyanın en prestijli koro yarışmalarından biri sayılan Cork International Fleischmann Trophy’e Türkiye'den katılmaya hak kazanan ilk koro olarak ikincilik ödülünü ülkemize kazandırdı.


Bu müzik elçilerimize ev sahipliği yapan kapılarını açan prestijli sanat merkezi Summart, Mete Bora tarafından kurularak, bağımsız ve kar amacı gütmeyen, görsel sanatlar, performans sanatları, müzik platformu olup; müzisyenler, koleksiyonerler, sanat danışmanları, küratörler, eleştirmenler, akademisyenler, galeriler, müzeler, sanat vakıfları, yazarlar, gazeteciler, sanatseverler ile yerli ve yabancı sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlamaktadır.

Summart Sanat merkezi Direktörlüğünü Zeynep Bora, Koordinatörlüğünü ve projeler sorumluluğunu Özlem Aleçakır yürütmektedir.




yilmazparlar@yahoo.com

Halkalı Okyanus Koleji Okul Öncesi öğrencileri, yıl sonu müsamereleri-2019


Ana Okulundan, Büyüklere Mesajlar

Halkalı Okyanus Koleji Okul Öncesi öğrencileri, yıl sonu müsamerelerinde; Öğrenciler büyüklere önemli mesajlar verdi.




Nesrin Cenkçi’nin müdürlüğünü yaptığı Okyanus Koleji Halkalı Okul Öncesi öğrencileri 25 Mayıs 2019 Cumartesi günü “İleriyi düşünün- Geri dönüştürün” konseptli müsamerenin çeşitli kategorilerinde minik yavrular spontane doğaçlama hareketleri velileri gülümsedirken çok anlamlı çok dahiyane mesajlarınıda sundular. Dönüşüm.. Çevre Kirliliği…Bilinci minik yavrularda mükemmel bir şekilde oluşup, farkındalık sağlamaya çalışırken umarız büyükler temiz dünya olması kavramına sahip çıkar. 



Velilere sürpriz olan gösterller normal ders uygulama dışında hobilere göre kulüp adı altında spor, müzik, dans, defile, resim, bilim adamları vs. olarak mizansen edildi.


Spor açık hava sahaların ve spor salonların kirliğinde; “Biz böyle kirli alanda spor yapamayız.” diyen çocuklar “Haydi hep birlikde temizleyelim şu çöpleri” sözleri büyüklere utanç duygusunu yaşatdı. Yaptıkları spor ve yoga hareketleri büyüklere taş çıkardı.




İngiliz tıp dergisi Lancet'de yer alan uluslararası araştırma raporlarına göre; Çevre kirliliği her yıl 9 milyon kişinin erken ölümüne sebep oluyor. 189 ülkede yapılan çalışmaya göre, çevre kirliliği kaynaklı ölümlerin %92’si orta ve düşük gelir ortalamalarına sahip ülkelerde yaşanıyor. Avrupa Birliği’nde ise her yıl 400.000 insan çevre kirliliği yüzünden hayata veda ediyor. Bu rakam, Avrupa Birliği’ndeki tüm ölümlerin yüzde 7.8’ine denk geliyor. Türkiye’de çevre kirliliği her yıl yaklaşık 42 bin insanın  erken ölümüne sebep oluyor. Yani ülkemizde her 100 kişiden yaklaşık 13’ü çevre kirliliğine bağlı sebepler yüzünden yaşamını yitiriyor. Türkiye’de çevre sorunları arasından en çok erken ölüme ise   sebep oluyor, Raporun bulgularına göre  . Bu ölümlerin çoğu, kalp hastalığı, felç, akciğer kanseri ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanıyor. 




Özellikle çocukların, anne rahminde ya da erken çocukluk döneminde düşük doz kirleticiye maruz kalmaları çocukluk ve yaşam boyu sakatlık, hastalık ve ölümlere yol açabiliyor.

Kirlilik maliyetlidir. Kirliliğe bağlı hastalıklar düşük gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere doğru gayri safi yurt içi hasıla üzerinde verimlilik kaybına yol açarak yılda %2’lik artış göstermektedir. Kirlilikle ilişkili hastalıklara bağlı sağlık harcamaları yüksek gelirli ülkelerde %1,7’lik; ağır kirlilik yaşanan orta ya da hızlı gelişen ülkelerde %7’lik paya sahiptir. Rapora göre kirliliğe bağlı refah kaybının yıllık ekonomik çıktının %6,2’sine ulaştığı ve 4,6 trilyon Dolar olduğu tahmin edilmektedir. Burada rapor ilginç bir tespit yapmaktadır: Kirliliğe bağlı maliyetler, kirlilik ile hastalıklar arasındaki ilişkiler belirlendikçe artacaktır. 



Kirlilik gezegenin sağlığını da tehlikeye sokuyor, ekosistemlerde harabiyet yaratıyor ve iklim değişikliğine neden oluyor. Yüksek ve orta gelirli ülkelerde fosil yakıtlar, düşük gelirli ülkelerde biyo yakıtlar partiküler hava kirliliğin %85’ni, sülfür ve nitrojen oksite bağlı kirliliğin tamamına yakınından sorumludur. Elektrik üretim tesisleri, kimyasal fabrikalar, madencilik faaliyetleri, ormansızlaştırma, petrol ile çalışan araçlar karbondioksitin temel salınım kaynakları olarak başta gelen kirlilik odaklarıdır. Kömür, fosil yakıtlar içinde hem kirliğin hem de iklim değişikliğin en önemli nedenidir. 




Rapor kimyasalların yarattığı kirlilik ve buna bağlı hastalık boyutunun ardından şehirlere geçiyor. Dünya nüfusunun %55’i şehirlerde yaşıyor ve ekonomik aktivitelerin %85’i şehirler ve çevresinde gerçekleşiyor. Doğal olarak enerji, trafik ve insan yoğunluğunun da tarih boyunca benzeri görülmemiş biçimde büyük bölümü şehirlerde bulunuyor. 





Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC); “İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri halihazırda hissediliyor ve gezegenimizde yaşayan en korunmasız kişileri etkiliyor. Ancak hiç kimsenin iklim değişikliğinin etkilerine bağışıklığı yok ve kimse ulaşılmaz değil. Hükümetlerin önderlik edeceği ve iş dünyası, kentler, yatırımcılar, vatandaşlar ve sağlık profesyonelleri tarafından desteklenecek bir iklim hareketi, insanların yaşam kalitesinin yükselmesi için kaçınılmaz olduğu gibi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmanın da temel gereklerinden biri.” Açıklamaları var.





Tekrar minik yavrularımıza dönersek çevre ile ilgili yaptıkları resimler ve sonunda iki tablonun dönüşüm sembolü çok alkış aldırdı. Müzük kulübün marakas ve bagetlerle olan ritmleri büyüklere parmak ısırtdırdı.


Bilim adamların çevre ile çalışmaları büyük takdir topladı. Defile olmadan etkinlik eksik kalır… Final olarak minik yavruların poşetlerden, renkli kartonlardan geri dönüşüm adına yaptıkları tasarım gerçekden büyüklere taş çıkardı. 




Renkli kartonlardan  yapılan kıyafetin tasarımcı aslarından Minik yavru Aybars Parlar ile yaptığımız kısa söyleşide kız kardeşi minik yavru Almila Asena Parlar “Bende şapkayı yaptım.” diyerek başına şapkayı takıyor. Bizde görüntülüyoruz. Aybars’ın velisi Berkit Parlar Anne Özlem Bulut Parlar  “Bizede sürpriz oldu. Kıyafetden hiç haberimiz olmadı. Okulda yapmışlar.”dediler.

Öğrenciler Büyüklere mesajlarını verdiler. Büyükler umarız Anlarlar…

Gösteri sonunda Okul öğrencesi Müdürü Nesrin Cenkçi sınıf öğretmenlerine ve Kulüp öğretmenlere plaket verdi.  





info@parlarmedya.com

Salı

Summart Sanat Merkezinde-Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi-Yılmaz parlar

Beşinci Anlaşma

Sanatçı Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi
Direktörlüğünü Zeynep Bora’nın yaptığı Summart Sanat Merkezinde, sanat ve cemiyet dünyasından birçok seçkin isimlerin oluştuğu elit davetlilerin katılımıyla açılış yaptı.

Bir birinden değerli değişik disiplinlerde sanat etkinliklerine kapılarını açan Summart Sanat Merkezi, bu seferde; Toltek bilgeliği, kültürü ve Esra Şatıroğlu’nun resimleri aracılığıyla antik Toltek gizemine yelken açmak gibi, hem bir kültüre hemde her bir eseri kendi içinde bir dil olan sanatcının muhteşem tablolarına ev sahipliği yaptı. 



Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği sergi sahibi Esra Şatıroğlu, Don Miguel Ruiz’in Dünyayı Değiştirmeme Yardım Eden Beş Anlaşma dediği kitabından esinlenmiş.

Don Miguel Ruiz, Dünyayı değiştirmeme yardım etmek istediğine karar verirsen, en kolay yol beş anlaşma uygulamaktır; Sözünle kusursuz ol, kişisel olarak hiçbir şey almayın, varsayımlarda bulunmayın, her zaman yapabildiğinin en iyisini yap, ve şüpheci ol, ama dinlemeyi öğren.

Kuratör Fırat Arapoğlu Sergi ile ilgili olarak; Esra Şatıroğlu, kendiliğinin farkına varma yolunda, zihin-beden ikiliğini kurarak, bizi korkutan ve mutsuz eden inançlarımızdan arınmamız gerektiğini anımsatıyor şeklinde açıklamalarda bulunuyor.

Sanatcı Esra Şatıroğlu ile yaptığımız söyleşide her objeden bir anlamla eserine ruh verdiğini söylüyor. 

Gerçektende, Don Miguel Ruiz’in kitabında göz gezdirdiğimizde  “Simgeler ve kurallar. İnsanların sanatı” kısmında anlıyabiliyoruz.
Ruiz ifadelerinde ; “Büyüdükçe kendimizle, toplumla ve çevremizdeki herkesle sayısız Anlaşmalar yaparız. Ancak en önemli anlaşmalar, öğrendiklerimizin sembolleri temelinde kendimizle yaptığımız anlaşmalardır. Sembolleri kullanarak kendimiz hakkında bir fikir ediniriz. Semboller bize ne olduğumuzu ve neyi temsil etmediğimizi, neyin mümkün olduğunu ve neyin imkansız olduğunu söyler. Bilginin sesi bize bildiğimiz her şeyi söyler, fakat bilgimizin doğru olduğunu kim söyledi?
Dikkatimizi kelimenin nasıl yaratıldığına odaklarsak, kelimenin anlamını ne olursa olsun, bunun için gerçek bir sebep olmadığını görürüz. Kelimeleri hiçbir yerden çıkardık; biz onları icat ettik. İnsanlar her sesi, her harfi, her grafik sembolünü icat ederler. Belirli bir ses duyuyoruz ve şöyle diyoruz: "Burada verilen ses için A sembolü .Sesi temsil etmek için sembolü çizeriz, sembolü ve sesi birleştiririz ve anlam veririz. O zaman bilincimizdeki her kelime anlamlıdır, ama gerçek olduğu için değil. Bu sadece kendinizle ve aynı sembolizmi öğrenen herkesle bir anlaşma” bu satırlardan sonra sanatcının eserlerini doyasıya gözlemliyebiliyorsunuz.



Toltek’ler kimdir; Binlerce yıl önce, Toltekler Meksika'nın güneyinde "bilge adamlar ve bilge eşler" olarak biliniyordu. Antropologlar Toltec halkını bir insan ya da ırk olarak görürler, ancak gerçekte onlar eskilerin ruhsal bilgilerini ve ezoterik uygulamalarını araştırmak ve korumak amacını belirleyen bir bilim insanları ve sanatçılar topluluğudur. 
Birazda Summart hakkında bilgi verirsek; Mete Bora tarafından kurulan, bağımsız ve kar amacı gütmeyen bir girişim olarak SUMMART, görsel sanatlar, performans sanatları, müzik platformu olup müzisyenler, koleksiyonerler, sanat danışmanları, küratörler, eleştirmenler, akademisyenler, galeriler, müzeler, sanat vakıfları, yazarlar, gazeteciler, sanatseverler ile yerli ve yabancı sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlayan bir buluşma noktasıdır.

SUMMART en yüksek kalitede müzik dinletileri, sahne performansları, konferanslar, oyunlar ve sergiler sunmayı hedeflemektedir. Ayrıca Bora ailesi koleksiyonundan seçilen uluslararası ve Türk çağdaş sanatçılara ait figüratif resim ve heykeller Summart'ta uzun vadeli ödünç anlaşması ile sergilenmektedir. 

Sanatçı Esra Şatıroğlu'nun "Beşinci Anlaşma" isimli solo sergisi 31 Mayısa kadar sanatseverlerin ziyaretine açık olacakdır.



yilmazparlar@yahoo.com

Pazar

Çatalhöyük, Meke Gölü, Kelebek Müzesi-Gündegül Parlar Haberi


Çatalhöyük, Meke Gölü, Kelebek Müzesi


Geçmişin değerlerini geleceğe taşıyan Kolleksiyon Klüp üyeleri, Şerif Antepli’nin Başkanlığı ve Sempatur’un sahibi İlhan Uçok’ın  mükemmel organizasyonu ile kültür ve sanat gezilerinden birini daha gerçekleştirdi. Selçuklu’ların Başkenti Konya ve çevresindeki mimari eserler ile kültürel, arkeolojik yerleşimler gezildi. Özellikle Çatalhöyük gezinin odak noktası oldu.





2012 yılında Dünya Miras listesine giren, Göbeklitepe’nin keşfedilmesi ile ikinci en eski yerleşim  yeri olan Çatalhöyüğün tarihi M.Ö.8000 kadar uzanmaktadır. Kazılarda yerleşim yerleri olarak evler, kutsal mekanlar ortaya çıkmıştir. Kazı çevresinde de  örnek bir ev yapılarak, o dönemdeki ev modeli tanıtilmaya çalişılmıştır. Yapılan kazılarda, evler birbirine bitişik, sokak ve yolun olmadığı görülmektedir. Evler dört duvardan ibaret, kapısız penceresiz olup merdivenle dama çıkılıyor, damda hem hava hem ışık almasını sağlıyan büyükçe bir delik bulunuyor ve eve buradan giriliyor.Dolayısıyla insanlar evlere birbirlerinin damlarından yürüyerek giriyorlar. Mezarlıkları yok, ancak ölüleri dışarda akbabalara yenilmesi için bırakıyorlar, yenildikten sonra kemikler toplanarak evin içine gömülüyor. Evlerin içinde duvarlarda, boğa, koç başı, geyik ve insan çizimleri var. 18 yerleşim katmanın bulunduğu kazılarda, pek çok obje çıkarılmış, bunlardan biride Kibele ana tanrıça heykelidir.





Çatalhöyük’ten hayranlıkla ayrılan gurup, oradan Dünyada tek olan ve 4.5 milyon yıl önce 

( Pleistosen Çağ) patlıyan volkandan sonra, suyla dolan, 9000 yil önce de ikinci bir patlama geçirmiş, çit patlamalı volkanik Meke Krater Gölüne geldi. İçinde  adacıklar olan ancak bugün suları çekilmiş durumdaki gölün çevreside,  göçmen kuşların göçleri sırasında dinlenme yeri olarak kullandıkları tabiat harikası bir yer.




Kolleksiyon Klüp üyeleri daha sonra muhteşem bir tabiata sahip,  Konya Ereğli’ye 12 km. Mesafede, İvriz’e Hitit Anıtı’ını görmeye geldi. Anıt  su kaynağı yakınında büyük bir kayaya  oyulmuş, 4.20 m. yüksekliğinde, 2.40 m. genişliğinde olup,Tuwana Kralı Warpalawa’yı bir elinde buğday başakları diğerinde üzüm salkımı tutan tanrı Tarhunza’ya tapınırken gösteriyor. Tarhundas aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısıdır. İvriz Kaya Anıtı'nın bir kopyası İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.




Bu arada mutlaka görülmesi gereken muhteşem ziyaret yerlerinden biride, Konya Tropikal Kelebek ve Böcek Bahçesi.Çok büyük bir arazide kurulu , 7.600 metrekarelik dev kompleksin içinde ve 3.500 metrekarelik gezi alanında, çeşit çeşit tropik bitki, ufak bir şelale, müze ve kelebek yumurtaları bulunuyor 





Dünyanın dört bir yanından, Malezya’dan İngiltere’ye, Hollanda’dan Meksika’ya Filipinler’e kadar farklı türlere ait,binlerce kelebek, 28 derece ve nemli bir ortamda yaşıyor.  Larvalar sıra sıra asılı halde büyütülüyor. Entersan olan da  meyveler tabak tabak çeşitli yerlerde yemeleri için sunuluyor.  İçeride kelebeklerin kuş sesine benzer sesleride inanılmaz. Tropikal Kelebek Bahçesinin üzerini kapatan mimari bölümün üzerinde de devasa  kelebek biçimli bir örtü bulunuyor. Türkiyenin ilk Kelebek Bahçesi gerçekten muhteşem.




Kültür sanat turumuz,  Konya  civarındaki yıldızı parlayan Sille ‘ye yöneldi. Sille 5 bin yıllık bir tarihe sahip, etrafındaki tepelerde kaya oyukları görülüyor. Müsbet bir şekilde restorasyonlar yapılmış ve devam ediyor. Son derece modern Tarih, Kültür İnsan ve Medeniyet eserlerini simgeliyen  Sille Müzesi, Zaman Müzesi, Aya Elenia Müzesi, Osmanlı Dönemi camiileri örneğin, Kurtuluş Camii,Subaşı Camii, Ak Camii gibi pek çok camii mimari eserler görülecek yerler arasında. Sille, hamamlar, çeşmeler, kilise ve manastırlar,  tipik evler ile zengin bir yerleşim dokusuna sahip. Aya Elenia Müzesi, MS.327 yılında Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena Kudüse giderken burada konaklamış ve bu mabeti bizzat temel atma töreninde  bulunarak yaptırmıştır.




Gezinin son durağı Konya olup, burada da Mevlana Müzesi,Şemsi Tebrizi Türbe ve Camii, Sadettin Konavi Türbesi, Alaeddin Tepesi, Alaeddin Camii, İnce Minareli Müzesi (Taş ve ahşap eserlerin sergilendiği ) Selçuklu’nun muhteşem turkuaz, larcivert seramik eserlerinin sergilendiği Karatay Çini Eserler Müzesi gibi sivil ve dini mimari eserlerin görülmesinden  sonra,  Sempaturun her gezide olduğu gibi mükemmel organizasyonu, son derece konusuna hakim Tuncer  Özveri .rehberin bilgilendirmesi,  kültür sanat doygunluğu ile mutlulukla  bir gezi, nostaljik hızlı tren yolculuğu ile sona erdi.



info@parlarmedya.com


 

Pazartesi

4. İstanbul Orchestra'Sion Uluslararası Piyano Yarışması-Yılmaz parlar


Benzersiz Piyano Yarışması


Notre Dame de Sion Lisesinin dördüncüsünü düzenlediği Sion Uluslararası Piyano Yarışmasının Dünyada başka bir eğitim kurumu tarafından yapılmaması başarılı organizasyona ayrıca benzersiz özellik kazandırıyor.



11 Nisan 2019 salı günü Notre Dame de Sion Lisesinde düzenlenen, 7-14 Mart 2020 gerçekleşecek 4. İstanbul Orchestra'Sion Uluslararası Piyano Yarışması'nın basın toplantısında sorumuz üzerine, Yarışma Başkanı ve Okul Müdürü Yann de Lansalut, Jüri Başkanı Vahan Mardirossian eğitim kurumu olarak Dünyada başka düzenleyenin olmadığını söylediler.   



Basın toplantısına ayrıca Yarışmanın Genel Sekreteri, Emmanuelle Beaufils, Onur Kurulundan Devlet Sanatçısı ve piyanist Ayşegül Sarıca, Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi kurucusu Prof. Filiz Ali, piyanist ve besteci Ali Darmar, İstanbul Uluslararası Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin kurucu ve yöneticisi Mehmet Mestçi, piyanist Metin Ülkü ve OdeonArts Müzik kurucusu Saba Sümer katıldılar. 


Başkan ve Okul Müdürü Yann de Lansalut yaptıkları organizasyonla yetenekli müzisyenleri tanınmalarına fırsat vermesi ve müzik dünyasına yeni sanatcılar kazandırmak amaçlı olmasından, eğitim kurumu olarak duydukları memnuniyetlerini ifade eden konuşma gerçekleştirdi.


Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi kurucusu Prof. Filiz Ali, piyanist ve besteci Ali Darmar yaptıkları konuşmada bazı eleştirmenlerin yarış atı gibi benzetmeyle yarışma karşıtı olduklarını dile getirmeleri üzerine bizde bu tür yarışmaların yoğun seyirci sağladığını verdiği ilhamla kendini keşfetme gizli yetenekleri ortaya çıkarma fırsatı yaratdığını yarışma organizasyonlarda ilk sıralarda olabilmek için seyirci ilgisi kriterlerin en başında geldiği hatırlatarak katkıda bulunduk.




Jüri Başkanı Vahan Mardirossian 2020 piyano yarışma jüri üyelerinin  yenilendiğini, yabancı üyelerinde olduğunu belirtdi.


Türk besteci Ali Darmar özel olarak bestelediği çağdaş bir eseri üçüncü aşamada zorunlu bir parça olarak yarışma programında yer alıyor. Eseri en iyi icra eden yarışmacıya Ali Darmar Ödülü verilecek. 


Yarışma hakkında verilen bilgilere göre; Yarışma halka açık dört ayrı sınavdan oluşacaktır. Finalde adaylara, orkestra şefi ve jüri başkanı Vahan Mardirossian yönetimindeki Orchestra’Sion orkestrası eşlik edecek. 




Yarışma danışmanı piyanist Franck Ciup ve müzik öğretmeni Ajda Ahu Giray önderliğinde öğrencilerinden oluşan bir jüri, NDS Gençlik Müzik Ödülü verecek.


Birincilik Ödülü 8.000 $ ve iki sene içerisinde birkaç konser verebilecek.  İkincilik Ödülü 4000 $, Üçüncülük Ödülü 2000 $ olarak belirlendi.

Toplantıda yarışma kriterinde aranan puanlamada önemli olanın yarışmacının eseri bire bir icra etmesimi isteniyor, özgün olarak sitilinde de icra edebilirmi şeklindeki sorumuz Jüri Başkanı tarafından cevaplandırıldı. jüri başkanı Vahan Mardirossian, yarışmacıyı rahat serbest bırakdıklarını sadece iyi yorumlama yapmasını aradıklarını söyledi.
Jüri heyeti olarak; jüri başkanı Vahan Mardirossian, yazar, yabancı festival düzenleyicisi Jean-Yves Clément, piyanist Gülsin Onay, Piyanist Pierre Réach, piyanist Keng Zhou, piyanist Ratimir Martinović, piyanist Antonio di Cristofano gibi isimler yer alıyor.

yilmazparlar@yahoo.com

Perşembe Sineması SALT Beyoğlu’nda başladı-Yılmaz Parlar

Perşembe Sineması

Perşembe Sineması ilkbahar gösterimleri, 28 Mart’ta SALT Beyoğlu’nda başladı.


SALT’ın Garanti Mortgage desteğiyle hazırladığı Perşembe Sineması’nın 2019 programı, 1990’lardaki toplumsal değişimlerin izini süren

bir şehir hikâyeleri seçkisinden oluşuyor.


28 Mart-30 Mayıs SALT Beyoğlu, Açık Sinema


SALT tarafından Garanti Mortgage desteğiyle sürdürülen Perşembe Sineması’nın altıncı yıl programı, 20. yüzyılın son dönemecinde şehirlere odaklanıyor. Yeni bir dünya düzeninin kurulduğu 1990’lar, nice toplumsal dönüşümün meydana geldiği, gündelik alışkanlıklar ve gelecek beklentilerinin değiştiği, şehir mekânının 21. yüzyıl tasarılarına göre biçimlendirilmeye başlandığı bir dönem oldu. Soğuk Savaş sonrası siyasi, ekonomik ve teknolojik gelişmeler “küresel kent” ve “markalaşma” etiketi altında yapılı çevreye yansıdı. Perşembe Sineması’nın şehir hikâyelerinden oluşan 2019 seçkisi, bir kırılma noktası olan 90’ların panoramasını sunmanın ötesinde; dönemin homojen olmaktan uzak, coğrafyaya göre ayrışan etkilerine güncel bir merakla bakıyor.


Berlin Duvarı’nın yıkılması ve SSCB’nin dağılmasının ardından Avrupa, iş birliği politikalarıyla ortak para birimi ve vatandaşlığa dayalı bir siyasi ve ekonomik örgütlenme etrafında yeniden tariflendi. Bireysel özgürlük alanları, internetin sivil kullanıma açılması ve mobil iletişimin artması kadar çeşitli seyahat serbestliği anlaşmalarıyla genişledi. Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçimle göreve gelirken kıtadaki etnik çatışmalar iç savaşlara neden oldu. Benzer şekilde Avrupa’da, AB’nin ancak 2000’lerde hukuki düzlemde tartışmaya açtığı savaşlar yaşandı. Toplumların ayrışma ve birleşme eğilimlerinin belirginleştiği, ABD’nin tek süper güç hâline geldiği söz konusu yıllarda, özellikle medya ve reklam vasıtasıyla tüketim kültürü gitgide yaygınlaştı.


Perşembe Sineması programındaki kurmaca ve belgesel filmler, 90’lardaki kritik değişimlerin şehir ve uzantısındaki izdüşümleri aracılığıyla yakın geçmişin bireysel ve toplumsal bellekte nasıl saklandığı ve yorumlandığı, hatta silindiğini sorgulamaya imkân tanıyor. “Demir Leydi” zamanında Kuzey Londra’da hayata tutunmaya çalışan bir işçi ailesi, 1993’te anne babasının ölümünün ardından Barselona’dan Katalonya kırsalına götürülen bir kız çocuğu ya da Texas şehirlerinden Austin’de 90’lar Amerika’sına dair söyleyecek sözü olan bir grup “tuhaf” insan gibi bambaşka karakterler üzerinden geçmişteki gelecek hissini arıyor: 90’lar bugüne ne kadar yakın, ne kadar uzak?


Perşembe Sineması’nın tanıtım toplantısında bir konuşma yapan Garanti Mortgage Genel Müdürü Murat Atay, kurum olarak bugüne dek dünyanın dört bir yanından şehir ve insan ilişkilerini sorgulayan filmlerin gösterimine destek sağladıklarını belirterek şunları ifade etti: “Birçok kişinin hayatında farklı pencereler açmasına ve ufkunu genişletmesine az da olsa katkımız olduğunu düşünmek dahi bizleri çok mutlu ediyor. SALT ile çıktığımız bu keyifli yolculuğun altıncı yılına girerken topluma değer katan işlere imza atmanın gururunu yaşıyoruz.”



SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner ise, Garanti Mortgage’ın uzun soluklu iş birliğiyle süren Perşembe Sineması’nın SALT’a, şehir düzleminde çok çeşitli mesele ve dönemi inceleme olanağı sağladığını vurguladı: “SALT Beyoğlu’nda yer alacak ilkbahar ve sonbahar gösterimlerinde, 90’lardaki önemli dönüşümlerin birey ve yapılı çevreyi nasıl etkilediğine bugünün merakıyla bakacağız.”


SALT Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilen Perşembe Sineması kapsamındaki filmler, orijinal dilinde Türkçe ve İngilizce altyazılı olarak gösterilecektir.


PROGRAM;

28 Mart Life Is Sweet [Hayat Tatlıdır] Mike Leigh, 1990, 4 Nisan Extinção [Yok Olma] Salomé Lamas, 2018, 11 Nisan Estiu 1993 [93 Yazı] Carla Simón, 2017, 18 Nisan Camorra Francesco Patierno, 2018, 25 Nisan Slacker [Aylak] Richard Linklater, 1990, 2 Mayıs In Praise of Nothing [Hiçliğe Övgü] Boris Mitic, 2017, 9 Mayıs Nema-ye Nazdik [Yakın Plan] Abbas Kiyarüstemi, 1990, 16 Mayıs Mit Verlust ist zu rechnen [Kayıplara Hazır Olun] Ulrich Seidl, 1992, 23 Mayıs Terra Estrangeira [Yabancı Topraklar] Walter Salles ve Daniela Thomas, 1995, 30 Mayıs Berlin Babylon [Babil Berlin] Hubertus Siegert, 2001


Life Is Sweet [Hayat Tatlıdır] (1990) 28 Mart, 19.00



Margaret Thatcher’ın başbakanlığı döneminde Kuzey Londra’da geçen Life Is Sweet [Hayat Tatlıdır] (1990), işçi sınıfından bir ailenin yaşadığı olaylı birkaç haftaya dair trajikomik bir hikâye anlatıyor. Profesyonel bir şef olan, “kendin yap” meraklısı Andy, kendi işini kurma hayaliyle külüstür bir minibüs alır. Eşi Wendy, aynı günlerde, bir arkadaşlarının yeni açtığı restoranda işleri yoluna koymak için garsonluk yapmaya başlar. Çiftin 22 yaşındaki ikiz kızlarıysa bambaşka amaçlar peşindedir: Anoreksiya hastası Nicola erkekler ve Marksizm’e takıntılıyken kadına biçilen toplumsal cinsiyet rollerine karşı çıkan, tesisatçı çırağı Natalie Amerika’ya kaçmayı planlar.


Yönetmen Mike Leigh, günlük hayatın çıkmazları, mütevazı hayaller, yemek, arkadaşlık ve sevgi üzerine bu eğlenceli ve melankolik filminde, geleneksel aile yaşantısını romantikleştirmeyi reddederek incelikli bir yaklaşımla gerçek tatlarını ortaya çıkarıyor.


 Extinção [Yok Olma] (2018) 4 Nisan, 19.00



Portekizli genç sanatçı ve yönetmen Salomé Lamas’ın kurguyla gerçeklik arasında gidip gelen bir deneme niteliğindeki siyah beyaz belgesel filmi, Birleşmiş Milletler üyesi hiçbir ülkenin tanımadığı Transdinyester’den yola çıkıyor. 1990’da Moldova içinde tek taraflı bağımsızlığını ilan eden, Ukrayna sınırı boyunca uzanan ve nüfusu yarım milyon civarında olan bu de facto cumhuriyet odağında, dönüşen Doğu Avrupa coğrafyasına dair etkileyici bir görsel anlatım sunuyor.


Transdinyester’de yaşayan ve Rusya’nın desteğine güven duyan milliyetçi genç adam Kolya, sahip olduğu Moldova pasaportuyla film boyunca bir sınırdan diğerine geçiyor. Sovyet mirası anıt yapılardan ücra köylere bu garip yolculukta; kimlik ve aidiyet, yurt sevgisi ve yurttaşlık, ideoloji ve politikaya dair fikirler ve çatışmaların bulanıklaştığı bir araf hâliyle yüzleşiyor.


 Estiu 1993 [93 Yazı] (2017) 11 Nisan, 19.00



İspanya’nın AIDS’ten yaşamını yitiren kayıp kuşağının geride bıraktığı nice çocuktan biri olan Carla Simón, biyolojik annesine adadığı Estiu 1993 [93 Yazı] filmi için şöyle diyor: “Senin hikâyen olduğu gerçeğini unutmak zorundasın.” Uluslararası festivallerde birçok ödüle layık görülen 2017 yapımı film, altı yaşındayken anne babasını kaybetmiş bir kız çocuğunun sessizce yas tutarken yeni ailesi ve hayatına nasıl uyum sağlamaya çalıştığını samimi bir dille anlatıyor.


Katalonya’nın başkenti Barselona’da doğup büyüyen Frida, sık ağaçlarla çevrili dağlık bir bölgede çiftlik evleri bulunan dayısı ve yengesinin yanına götürülür. Ne ailesinin ölümünü ne de sürüklendiği yabancı çevreyi anlamlandırabilen çocuk, annesinin özlemiyle doldukça içine kapanıp hırçınlaşır. Fakat, çok sıcak geçen 93 yazı boyunca, yarı yaşındaki kuzeni Anna’yla beraber keşfettiği bu dünyada yerini bulmaya başlayacaktır.


Camorra (2018) 18 Nisan, 19.00



Napoli doğumlu yazar ve yönetmen Francesco Patierno’nun 2018 yapımı belgesel filmi Camorra (2018), Campania bölgesinin başkentinde sosyo-antropolojik açıdan organize suçun tarihine bakıyor. İtalyan Radyo-Televizyonu RAI arşivlerinden çoğu daha önce yayımlanmamış etkileyici görüntülerle hazırlanan film, suç ve yoksulluğun hüküm sürdüğü Napoli sokaklarında Camorra suç örgütünün hikâyesinin izini sürüyor.


Patierno’nun haber programları, söyleşiler ve raporlarla kurguladığı film, örgütün savaştan sonra Campania’da sigara kaçakçılığını kontrolü altına alan Mafya’ya bağlanmasından “Kutsal”, “Prens” ve “Profesör” gibi lakaplarla bilinen ve hâlen cezaevinde olan lideri Raffaele Cutolo’ya, Camorra’nın 1960’lardan 1990’lara gelişimini ayrıntılarıyla inceliyor.


Slacker [Aylak] (1990) 25 Nisan, 19.00



Texas eyaleti şehirlerinden Austin’de, çoğu 30 yaş altında, iyi eğitimli ama kariyersiz, toplumsal kalıplara uymayan, hayat hakkında birçok fikri bulunan ama katılımcı olmayan “tuhaf” karakterlerle bir gün... 1989’da 23 bin dolarlık bütçe ve 16mm Arriflex kamerayla çekilen Slacker [Aylak], 90’lar Amerika’sında alt kültür ve varoluşa dair sıra dışı yaklaşımıyla bağımsız kült filmler arasında yerini aldı.


Meşhur Before üçlemesinin yönetmeni Richard Linklater’ın, kurucusu olduğu Austin Film Derneği’nin müdavimlerinin desteğiyle çektiği film, birbirini takip eden kısa sohbetlerle şekilleniyor. ABD’nin 1950’lerden bu yana ayda üssü olduğunu savunan bir UFO meraklısından evini soymaya kalkışan hırsızla arkadaşlık kuran bir anarşiste bir dizi karakter, şehir hayatı, toplumsal sınıflar, dışlanma, işsizlik, medya gibi konularda aklından geçen ne varsa anlatıyor.


yilmazparlar@yahoo.com

Perşembe

Misafir Suriyelilere Algıyı Değiştirdi-Yılmaz parlar

Misafir Suriyelilere Algıyı Değiştirdi

"Misafir" Filmi Özel Gösterimi Beyoğlu Grand Pera'da Yapıldı

Yönetmenliğini Andaç Haznedaroğlu'nun yaptığı, başrollerini Saba Mubarak ve Şebnem Dönmez'in paylaştığı mültecilerin yol hikayesini anlatan, büyük ilgi gören, ödüllü film "Misafir"in özel gösterimi, 27 Mart 2019 Çarşamba günü Beyoğlu Grand Pera'da yapıldı.  


Dublin ve Montreal’de “En İyi Film”, “En İyi Aktris” ödüllerini alan, özel gösteriminde gerçekleşen söyleşide, Yönetmen Andaç Haznedaroğlu, “Filmi İzleyenlerin Suriyelilere Bakışı Değişti.” Misafir"in Misafiri Şebnem Dönmez, “Suriyeliler Hayatımızın Bir Parçası Oldu.” Dedi.


Mülteci Destek Derneği (MUDEM), Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ortaklığında hayata geçirdiği “Kadın ve Kız Çocukları için Güvenli Alan” projesi kapsamında düzenlenen “Misafir” filminin özel gösterimi öncesinde, fotoğraf eğitimi alan mülteci kadınların çektikleri fotoğraflardan oluşan sergi de katılımcıların beğenisine sunuldu. 

Vizyona girdiğinde büyük ilgi gören "Misafir" filmi özel gösteriminde filmin yönetmeni Andaç Haznedaroğlu ve oyuncu Şebnem Dönmez, basın mensuplarının karşısına çıkarak soruları yanıtladı. 



Şebnem Dönmez, “Ötekileştirmeye Hakkımız Yok”


Mülteci Destek Derneği (MUDEM) Genel Koordinatörü Safa Karataş moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide filmin oyuncularından Şebnem Dönmez, "Filmde ben de Misafirim... Zeynep karakteri bizi temsil ediyordu, ben de severek oynadım. Bu filmin bir parçası olmak çok güzeldi. Film bana hüzün hissettirdi. Yüzlerce yıldır göç ile ilgili hikayeler var, köklerini kaybedenlere dair . Nereli olursa olsun, dünya hepimizin ve hepimizin eşit yaşamaya hakkımız var. Ötekileştirmeye hakkımız yok. Mutlu göç hikayeleri de var ama geneli can acıtıcı. Suriyeli vatandaşların sayısı fazlalaştı. Artık bizim hayatlarımızın bir parçası haline geldiler.  İkiye ayrılmış durumdayız; bazıları hiç hoşlanmıyor.  Andaç gibi bazı insanlar var ki sanatını bütün kaynaklarını bu insanlara harcıyor. Umarım bu olumlu yönde değişir.  Sanat böyle durumlarda kalbe hitap eder. Kalbe dokunmaz ise politika olur.  Ben kalbimde hissettiğim duygularımdan dolayı bu film de yer aldım" sözleriyle duygularını ifade etti. 

Filmde yüzlerce mülteci çocuk arasından seçilerek Lina karakterini canlandıran küçük başrol oyuncusu Ravan Skef'i ile ilgili de konuşan Şebnem Dönmez, "Sette Ravan'la çevirmen aracılığıyla iletişim kuruldu. Ancak zamanla Türkçe'yi öğrendi" dedi. 


Yönetmen Andaç Haznedaroğlu, “Filmi İzleyenlerin Suriyelilere Bakışı Değişti.”


Filmin yönetmeni Andaç Haznedaroğlu ise "Hepimizin kafasındaki Suriyeli algısını yıkmak, 'onların da bir hayatı vardı; işin gerçeği budur' demek için çıktım yola... Suriye'de bombalar patlamıyor ama sıkıntılar çok. Hikayenin aslı filmden daha ağır. Yarın bizim başımıza gelse ne hisseder, ne yapardık. Bu filmi izledikten sonra birçok insan bana gelip algılarının değiştiğini söyledi. Bir toplumu sokakta yaşayan insanlarla değerlendiremeyiz" açıklamasında bulundu. 



Birleşmiş Milletler nüfus fonu (UNFPA) iletişim uzmanı Çelik Özüduru, “Mültecilerde şiddetin artması psikolojiktir.”


Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İletişim Uzmanı Çelik Özüduru, "Sadece savaştan kaçıp, ülkeye sığınmakla bitmiyor. Orada dışlanıp, hor görülüyorsunuz.  Yardım alarak çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyorlar. Kadınlara iş imkanı sağlanmalı ve ayakta kalmalarına yardımcı olunmalı. Her şeyden önce bu durumlarda kalplere dokunulmalı ve yardım edilmeli" diye konuştu. 




Özüduru ayrıca, "Mültecilerde şiddet artması psikolojiktir. Mülteci olduğunuzda, kimliğinizi kaybettiğiniz için toplumdaki otoriteniz de kaybolmuş oluyor. Sosyal hizmetlerden arkadaşlarımız ve psikologlar onlarla konuşmalı ve onları dinlemeli" dedi. 

Filmi sırasında duygusal anlar yaşayan ve gözyaşlarına hakim olamayan konuklar, filmi ayakta alkışladı.

Film özel gösterim öncesinde, uzmanlar tarafından fotoğraf eğitimi alan Ssuriyeli mülteci kadınların çektikleri fotoğraflardan oluşan sergi gezildi. 


yilmazparlar@yahoo.com