Pazartesi



ELİT İNSANLAR NEŞE İÇİNDE MÜZAYEDE


Surre Alayı tablosu 920 Bin TLye alıcı buldu.


6 Aralık 2015 Pazar günü Antik A.Ş. tarafından Antik Palace’da kendilerinin ifadeleriyle  289. Müzayede Gerçekleşti.


Elit insanların rahat huzur ve neşe içinde katıldığı özel koleksiyonlardan seçilmiş değerli tablolar ve antikaların satışa sunulduğu müzayedeyi hiperaktif keyifli bir şekilde yöneten deneyimli duayen Turgay Artam bazı eserlerde nazik hatırlatmalar yapmakla ilgiyi artırarak tatlı çekişmeyi hareketlendirdi.


Turgay Artam’ın Yönetimindeki Antik Aş Müzayede 800-900 Bin üzerinde kolay alıcı bulan iki tablo; Naci Kalmukoğlu’nun Padişahın cuma Selamlığında Yeni Camiye gelişi tablosu 800 Bin   TL Stefano Ussı’nın Surre Alayı tablosu 920 Bin TL


5.Bin TL.ile 800 Bin fiyat frekansları arasında açılan müzayede yüzlerce sanatsever koleksiyonerlerin katıldığı, yüzlerce kalemin doruklara çıkan rakamların oluşturduğu iş hacmi sektöre canlılık getirirken Devlet kasalarına katma değer vergisiyle potansiyel gelir sağladı.


Katılımcı sanatsever koleksiyonerlerin arasında göze çarpan isimlerden pek çok onur ödüle sahip koleksiyoner Sinema oyuncusu İzzet Günay ve eşi İpek Günay ile Klasik unutulmaz Türk ressamlarımızdan İbrahim Çallı torunu Türkiye Millet Meclisi ressamlığı yapan Yaşar Çallı ve Çiğdem Çallı kendilerini İbrahim Çallı tablosu önünde görüntüledik.


Yeni koleksiyoncuların sayısındaki artışın sanat piyasası için çok olumlu olduğunu belirttiği gibi, Bir kere daha görüldü ki; sanat sektöründeki hareketler, sanat ürününe değişik fiyat seviyelerin her biri arasındaki ilişkiyi kuran talep fiyatının fonksiyonunu belirlerken, Kültürel sermaye birikimi ve ekonomik kalkınma arasında anlamlı bir bağ olduğu görüşü gözler önüne serdi.


Nazmi Ziya “Natürmort” 530 Bin TL, Hikmet Onat “Sarıyer Yeni Mahallede tekneler” konulu eseri 250 Bin TL,  İbrahim Çallı “Boğaz’da balıkçılar” 240 Bin TL fiyata satıldı.

Müzayedede Osmanlı Hat eserlerine de büyük ilgi vardı:
Hilye-i Şerife Mahmut Celaleddin, 265,000 TL
Kamil Akdik Hat Levha 310 Bin TL satıldı.

Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa koleksiyonundan müzayedeye çıkan Tombak sahanlar 190 Bin TL fiyata satılırken, Yıldız Vazo 70 Bin TL


 Son yıllarda önceliği kültür odaklı kentsel gelişim projelerin kültür ve sanatsal yatırımlarla kentsel canlanma yaratmaya çalışmakta kültürel sermayeyi oluştururmaktadır.

Kültürel miras ve yaratıcılıktan beslenen,Kültürel sermaye ülkenin sahip olduğu fiziki ve beşeri sermayenin daha akılcı ve verimli kullanılmasına olanak vermesini sağlar  ekonomide katma değer yaratır.
Toplumsal bütünleşme, kimlik oluşturma ve dayanışma için önem arz eden Kültürel sermaye birikiminin sosyal refahı arttırıcı etkisi olduğu kadar ülke ekonomisi için istihdam ve gelir arttırıcı etkisi de vardır.
Kültürel ve sanatsal yatırımlar ekonomik değer yaratma potansiyelinin bilincinde olan Gelişmiş ülkeler kültürün çoğaltan etkisi ile ekonomideki diğer sektörler ile etkileşimde bulunurak büyüme hızını artırmaktadırlar.Böylece sanata kültüre hareket kazandırmasıyla birlikte taşlar yerine oturmaktadadır. Zaman içerisinde eserler ait olduğu ortama geri kazandırılmaktadır.


yilmazparlar@yahoo.com

SELÇUKLU KERVANSARAYLARI RESSAM PINAR ÇİMEN İLE YENİDEN HAYAT BULUYOR -YILMAZ PARLAR

     SELÇUKLU KERVANSARAYLARI 
  RESSAM PINAR ÇİMEN İLE YENİDEN HAYAT BULUYOR 


Geçmişle gelecek arasında görsel bir köprü kurmayı amaçlayan Ressam Pınar Çimen, Anadolu kervansaraylarını konu alan ve ‘1150’ adını verdiği resim sergisini 5 Aralık’ta Nişart Maçka Galeri’de açmaya hazırlanıyor. 


Modern resim sanatının önde gelen isimlerinden Pınar Çimen, ‘1150’ adını verdiği yeni sergisini 5 Aralık Cumartesi günü Nişart Maçka Galeri’de sanatseverlerle buluşturuyor. 30 eserden oluşan ve Anadolu coğrafyasındaki Selçuklu kervansaraylarını konu alan sergi, Çimen’in uzun sanat yaşamındaki önemli köşe taşlarını yansıtmayı amaçlıyor. 

İpek Yolu üzerinde yer alan onlarca kervansarayı ziyaret ederek, uzun soluklu kültürel ve tarihsel bir araştırma yaptığını ifade eden Ressam Pınar Çimen, amacının geçmiş ile gelecek arasında görsel bir köprü kurmak, farkındalık yaratmak olduğunu söyledi. “Yüreğimdeki bütün devinimi, gizi, duyguyu resimlerime yansıttım” diyen Çimen, Anadolu’da I.Mesut tarafından inşa edilen Alayhan’ın yapım tarihi olan ‘1150’yi ise sergi adı olarak seçtiğini ifade etti. 

Sanatseverleri düş gücünün doruklarında sıra dışı bir gezintiye davet eden Ressam Pınar Çimen, şunları söyledi: ‘‘Gerçekçi mimari anlayışı, modern sanat düzenlemesi içinde anlatmayı seçtim. Bugün ve geçmiş arasında bir anlamda görsel bir köprü kurmak amacıyla nesne ve zaman bulgusunu kullandım. Kapılar geleceği, kubbe formları geçmişi anlatırken kervansaraylar kimliklerini kaybetmeden sisli perdeler arkasında varlıklarını sürdürdüler. Soğuk sıcak renkler, açık koyu lekeler geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki farklılıklara göndermeler yaparken, çizgiler geçmişteki mimari formları şimdiki yaşama sıkı sıkı sarılmasına sebep olan bağlarında simgesi olmakta. Kaderine terk edilmiş unutulmuş yok olmaya yüz tutmuş eskimiş solmuş kervansaraylar canlı renklerle dile gelir. Morlar fısıltı olur kırmızılar çığlık…’’ 

      
yilmazparlar@yahoo.com

LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI-YILMAZ PARLAR


LEYLA UMAR’IN ARKASINDAN DUAYEN ATİLLA DORSAY NE YAZDI.....

LEYLA UMAR’IN GİTTİĞİ GÜN,  EREN ATİLLA’NIN GELDİĞİ GÜN

   Artık Teşvikiye camiini her detayıyla biliyorum. Barok mimarisini, zarif minaresini, musalla taşının konduğu yeri, özel parmaklıklarını... Kendisi gibi zarif ve bozulmamış bir semtin göbeğinde, mimari yoluyla aldığımız estetik zevkle öte yana uğurladığımız dostlarımızın acılarının garip biçimde birbiriyle hemhal olduğu özel bir yapı... Kederi ve matemi bür tül gibi sarmalayan güzelliği içinde...
   Oradan en son Leyla’yı uğurladık. Türk gazeteciliğinin unutulmaz adı. Şen kahkahası yıllar boyu kulaklarımızda çınlamış, dostlarına sadakati birçok kez denenmiş, tüm dünyayı dolaşmış, tüm gazetelerde yazmış, ilgi duyduğu tüm ünlülerle konuşmayı başarmış bir kadın. Üstelik hep zarif, hep güzel, hep şık kalmayı da bilmiş..  
Leyla ve Pygmalion’u
   Onu bu kısa yazıda anlatamam. Apayrı bir portre gerekir - anılarımda veya bir ‘portreler kitabı’nda...Ama çok özetle yazayım.
   Ben onu tanıdığımda Refik Erduran’dan boşanmıştı. Tek çocuğu Adnan bir önceki eşindendi. O ve eşi, değerli yemek yazarı Hülya Ekşigil hayatını gerçekten dolduran kişilerdi. Elbette onlardan olan yakışıklı torunu Arda da...Bir dönemde onların ailece Kanada’ya göç etmeleri Leyla’yı nasıl üzmüştü!...
   Ama Refik’i hep sevdi. Çokluk alayla, kimi zaman nefrete dönüşen bir acılıkla söz etse de, bunların ardında gerçek bir büyük aşk olduğunu hep hissetmişimdir. O çok mütevazi biçimde başlayan meslek hayatında ona yeni ufuklar açan, alıp Hollywood’a götüren ve orada bambaşka bir alemle tanıştıran Refik’de bir tür Pygmalion’unu bulmuştu. Kişiliği ve yaşam zevki onunla birlikte gelişmişti.
    Peki nasıl olmuştu da Refik Erduran gibi duyarlı, edebiyatçı, kişilikli bir adam, vaktiyle Nazım’ı hapisten kaçırmasından unutulmaz oyunlarına birçok şeyle sanatımızın temel kişiliklerinden biri olan bir gazeteci-yazar, Leyla gibi biri kadınla mutluluğu bulamamıştı? Bir tür Charlie Sheen sendromu mu?
   Ama cenazesinde hayli çökmüş bir Erduran bana ‘ona karşı hatalı davrandım’ dedi. İçtenlikle, üzüntüyle...Nitekim o gün Cumhuriyet’de çıkan yazısında tam anlamıyla günah çıkarıyor ve pişmanlığını dile getiriyordu. Bad-el Harab-ül Basra!...
Madrid’de Leyla ile
   Leyla büyük bir yazar değildi. Gerçek bir kültür insanı da değildi. Bir süre önce çıkan (ve evde birtürlü  bulamadığım) anıları, yaşadıkları kadar lezzetli olmamıştı. Yıllar önce Kurosawa’nın çok sevdiğim (ve 100 Yılın 100 Filmi kitabıma aldığım) Ran filmini öylesine övmüştüm ki, bir grup dostuyla Fitaş sinemasına gidip görmüştü. İlk karşılaşmamızda o iri gözlerini açarak bana  “Aşk olsun...Ne biçim  bir filme yolladın bizi!” deyişini hatırlarım. 
    1991 yılında onun aracılığı sayesinde İspanyol havayollarının davetiyle bir grup gazeteci olarak Madrid’e gittiğimizde, biz birkaç kişi yarım günümüzü ünlü Prado müzesine ayırırken, o şöyle bir göz atıp hemen kaçmıştı.
    Ama o Leyla’ydı işte...Afra-tafrası olmayan, hep içinden geldiği gibi davranan ve hayatı dört elle kucaklamayı seven bir yaşam ustası. Sanatla yaşamın kimi zaman oluşan çatışmasında Leyla’nın hep gerçek hayatın yanında yer alacağını bilirdiniz.  
     İlk yıllarında benim de uzaktan izlediğim bir gazeteciydi. Ancak 80’lerde karşılaşıp tanıştık. Ve çok iyi ahpap olduk. İstanbul’da Bedrettin Dalan dönemi bu ahpaplığı pekiştirdi. Çünkü onun yerel yönetimde –elbette Turgut Özal’ı ve yeni yerel yönetim yasasını da arkasına alarak- belediyeyi ilk kez sürekli iflas halinden ve dilenci pozisyonundan çıkarıp güçlü ve etkin bir yerel yönetimi kurmasını ibretle izliyor ve yanında yer alıyorduk.
   Böylece Leyla da Ortaköy’deki yeni evini bir kültür ve dostluk merkezi haline getirdi. O evin terasındaki davetleri ve Boğaz’a karşı yenen yemekleri unutamam. Dalan üzerindeki etkisi, sanıyorum, hatta biliyorum ki o sıralarda yıkılan eski Kuruçeşme depolarının yerinde görkemli bir park yapılmasına katkıda bulundu.  O park, son yıllarda sürekli yağmalanan Boğaziçi’nde artık ölümsüz bir yeşil vahadır. Ve birgün Dalan ve Leyla’nın karşılıklı büstleriyle süslenmesi gerekir.
Serbest gazetecilik ve ünlüler
   Çok emek verdiği ve başta Abdi İpekçi tüm yazarları ve yöneticileriyle büyük dostluk kurduğu Milliyet’den ayrıldıktan sonra, serbest gazeteciliğe başladı. Yani 70’lerin sonu...Bu ona yepyeni bir dönem açacak ve ‘free lance’ denen bu özgür gazetecilikte dünya çapında bir isim olacaktı. Ünlü Oriana Fallaci’nin bile pabucunu dama attıran..
   Böylece o ünlü söyleşiler başladı. Hep yanaşması zor, konuşulması imkansız gözüken isimlerle: Fidel Castro, İdi Amin, Humeyni, Nelson Mandela, Carlos Menem, Yaser Arafat, Raissa Gorbaçov, Felipe Gonzales… Ya da Kirk Douglas, Liza Minnelli, Diana Ross, Julio Iglesias gibi seçme sanatçılar.
   Kimsenin yanına yanaşamadığı Afrikalı diktatör İdi Amin röportajını dünya ajanslarına satmış, bu da ona ün ve saygınlık getirmişti. Ayni zamanda Ortaköy’deki evini de…O teras partilerini İdi Amin Dada’ya borçluyduk!... Ve Leyla bunu hep alayla söylemekten zevk alırdı.
Fidel’e balık pişirmek!...
    Ama zirve herhalde Fidel’di. 20 yıla yakın peşinde koştuğu ünlü devrimciyle söyleşinin gerçekleşeceği ortaya çıkınca, buradan aldığı levrekleri oraya götürüp Fidel’le birlikte pişirmek…Kimin aklına gelirdiÖylesine kadınca ve öylesine zekice bir iş ki…İşte kadın gazetecilerin üstünlüğünü gösteren bir diğer anekdot. Fallaci’den Oprah’a…
    Leyla hayır işlerini de hiç ihmal etmedi. Bizzat sokaklardan kurtarıp himayesine aldığı roman kökenli Yusuf Kulca ile birlikte Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’nı kurdu. Ve dernek çeşitli kurumların Leyla sayesinde gelen desteğiyle, uzun zaman çok iyi çalıştı. 
    Neyse…Daha çok şey var ama…Biz onunla 90’ların ikinci yarısında bozuşur gibi olduk. Ondan aldığım bilgiyle Yeni Yüzyıl’a yazdığım bir Bodrum yazısı ciddi biçimde yalanlandı, ben de isim vermediysem de bilgi kaynağımı suçladım. Bunu yapmamalıydım, öyle bir dostluğu riske atmamalıydım. Ben de Refik Erduran gibi kabahatli olduğumu itiraf edeyim mi?
   Aramıza bir kırgınlık girmişti. Ama sonra bunu aşmayı başardık. Hatta bir ara ayni gazetede, Sabah’da buluştuk. Benim için ne onur!...
   Ve daha sonra onun inişi başladı: Alzheimer denen çağdaş bela…Son dönemde kötüleşiyordu. Sevgili Hülya Ekşigil bana ‘hiç gitmeyin, üzülürsünüz’ diyordu. Keşke dinlemeseydim, keşke gitseydim. Şimdi, onu bunca zaman görmemişken ölümü çok daha üzüntülü değil mi?
Bana ayni gün gelen armağan: Eren Atilla
   Ama kader işte…Leyla’nın gittiği ayni gün, hayat bana güzel bir armağan verdi. Ve oğlum Gökhan’la eşi Ezgi bize ikinci torunumuzu armağan ettiler: Ozan’dan sonra Eren…Üstelik göbek adı da Atilla. Yani Eren Atilla Dorsay…
   Burada torun sahibi olmanın güzelliği ve heyecanı üzerine ahkam kesecek değilim. Öyle bir duygu ki bu, ancak başınıza gelirse anlarsınız. Yaşanmadan anlaşılmayan o özel durumlardan…
   Ama siz okurlarımı ilgilendirebilecek yanı şu: Eren bana her açıdan umut ve enerji verdi. Farkındasınızdır: bir süredir (yani 1 Kasım’dan beri) sinema  dışı hiçbir şey yazmadım. Siyasete ya da çevre sorunlarına hiç bulaşmadım.
    Elimden gelmedi, yapamadım, yazamadım. Ve böylece son seçim mağluplarının genel teslimiyet ve bezginlik tavrını ben de paylaştım.
   Ama hayat devam ediyor. Leyla’nın gittiği gün ve saatlerde gelen Eren Atilla, benim için kişisel bir doping. Sanki tanrısal bir işaret. Ve de: haydi bakalım, iş başına….
  

Cumartesi

6.ncı Malatya film festivali-Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi-Yılmaz Parlar

YEŞİLÇAMIN DİKİLİ AĞAÇLARI


6. Malatya Uluslararası Film Festivali bu sene çok güzel çok anlamlı  bir etkinliğe imza attı. Malatya Festival ekibi Valisi ve Belediye Başkanı ile birlikde festival ikinci gününde sanatcılar adına kayısı bahçesi oluşturarak kayısı fidanı dikti.



Malatya Uluslararası Film Festivali’ne katılan sanatçılara "Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi"ne kendilerine özel kayısı fidanı dikildi. Bundan sonra devam edecek gelenekde katılan santcı adlarına fidan dikilecek. Yaklaşık beş yıl sonra meyve verecek meyveleri Kayısı festival günlerinde sanatcılar meyvelerini yiyebilecekler.
Ağaçlandırma etkinliğinede ilham olacak bu güzel anlamlı düzenlenen fidan dikme gününde  Malatya Valisi Süleyman Kamçı ile eşi Ayşe Kamçı, sanatçılar Perihan Savaş,Serdar Gökhan, Selda Akkor, Suzan Kardeş ile sinema yazarı ve tarihçi Agah Özgüç ve Gürcüstanlı sinema yönetmeni Eldar, festival ekibi bürokratlar basın mensubları hazır bulundular


Malatya Valisi Süleyman Kamçı ilk şehri temsilen eşi Ayşe Kamçı ile fidan dikmeyi başlatdı. Vali Süleyman Kamçı Malatya Film Festivali Kayısı Bahçesi’nin festivalin örnek bir bahçesi olacağını söyledi. 5 yıl sonra ilk meyvesini verecek kayısı ağacı kayısı festival zamanı yaz ortalarında sanatçıların meyve yiyebileceklerini dile getirdi.


Vali eşi Ayşe Kamçı adına dikilen fidana toprak atarken 33 yaşında kaybettiği yeğeni doktor Ahmet Volkan adına diktiğini söyledi. Kendi öldü ancak fidanı yaşayabileceğini kaydetdi.
6. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Onur Ödülü'nü alan sinema sanatçısı Perihan Savaş,  "Benim de bir dikili ağacım oldu. 5 yıl sonra yemeye geleceğim.”dedi  




Festivalde Emek Ödülü'nü alan sanatçı Suzan Kardeş “Kayısımada makyaj yapacağım. Bu tür organizasyonların olması çok güzel bir şey. Tamam bir festival ama bu yan etniklikler müthiş. Sadece ağaç dikme değil seminer, gösteri ve minder sohbetleri de var. Malatya, daha önce hep yanından geçtiğim bir yerdi. Şimdi dikili ağacımı görmeye geleceğim . Ağacım biraz kırmızı olacak. Kayısı renginin biraz daha koyusu olacak. Kayısının kenarlarının kızarmışını çok seviyorum. Olmadı ben gider onları tek tek boyarım, makyaj yaparım" dedi.
Sanatçı Serdar Gökhan da diktiği fidana sarıldı kucakladı. Birde öpücük koydurmayı ihmal etmedi.
Ağah Özgüç buda bir tarih dedi. Çok anlamlı bulduğunu söyledi.
yilmazparlar@yahoo.com



Pazartesi

Edith Piaf-Marcel-Yılmaz Parlar

KUŞ KUŞU KEŞFETDİ
Boyalı Kuş’dan-Kaldırım Serçesi’ne
Başarılılar Başarılıları daima keşfeder. Yerevan Devlet Gençlik Tiyatrosu’nun ‘Edith Piaf-Marcel’ adlı oyununa ev sahipliği yapan Tiyatro Boyalı Kuş’a teşekkürler..

15. yılını kutlayan feminist tiyatro Tiyatro Boyalı Kuş, bir döneme şarkılarıyla damgasını vuran Fransız şarkıcı  Edith Piaf’ın kendinden çok sevdiği sevgilisi Dünya Boks şampionı Marcel Cerdan’a olan aşkını konu alan Edith Piaf-Marcel oyunu Türkiye’de tiyatro ve Edit Piaf şarkıları tutkunlarına güzel bir ziyafet çekdirdi. Marcel Cerdan’ın ölümüne neden olan uçak kazada, Marcel Edith Piaf’la buluşmak üzere yola çıkmıştı.  
Champs-Élysées’de gece kulubü işleten Louis Leplée’nin Edith’i keşfetmesi gibi Boyalı Kuş tiyatro, Yerevan Devlet Gençlik Tiyatrosunda ‘Edith Piaf-Marcel’in yönetmeni Hagob Ghazanchyan, Piaf’ı canlandıran ise ödüllü genç oyuncu Mariam Ghazanchyan’ı keşfetdi. Boyalı Kuş tiyatro üstün gayretleriyle organize ettikleri “Edith Piaf-Marcel” tiyatro oyununu, Türk seyircisinin bu güzel oyunu izlemesine vesile oldu.
Salonda yerimizi alıyoruz perde açık piano önünde  sırtı dönük heykel gibi hareketsiz duran sanatcı Mariam Ghazanchyan o görünüşüyle “Öyle bir performans sergileyeceğim ki’ sessiz fırtınayım der gibiydi. 

Müzikal, “Edith Piaf-Marcel” Marcel'in ölümünden sonra geçen, dünya boks şampiyonu Marcel Cerdan’a   Piaf'ın büyük aşk temasına dayanmaktadır. Oyunda Marcel ile haberleşmek için bir manevi ve hayali dünya yaratan konulu şarkı seçimleri ve konuyla öylesine örülmüşki izleyici şarkıcının biyografisine hikayesine tanıdık olmasada tüm yaşamdaki kesiti görebilir, senaryo ve yönetim ustalığıyla işlenmiş.


Sanatcı Mariam Ghazanchyan’ın sesi ve şarkıları icrasını, duygusal etkisini Edith Piaf izlemiş olsaydı. Sanatcıyı ayakda alkışlardı.

Boyalı Kuş Tiyatro ortaklarından, Reji ve metin yazarı Jale Karabekir’e hem teşekkür hemde tebriklerimizi sunarken, Boyalı Kuş tiyatroya, gerek kendisinin sahnelediği doyumsuz oyunlarının ve bu türde organize başarılarının devamını dileriz.

yilmazparlar@yahoo.com

 


Cuma

KAYIP SARAY “ADAKALE”-YILMAZ PARLAR HABERİ



KAYIP SARAY “ADAKALE”


Osmanlı geleneklerini 500 sene canlı bir şekilde yaşatan Tuna Nehri üzerinde, Romanya ve Yugoslavya ile ortaklaşa olarak yapılan Demirkapı -Iron Gates barajının yapımıyla sular altında kalan 500  haneli  küçük bir ada, Adakale belgeselin Romen Kültür Merkezinde galası yapıldı.


İstanbul Dimitrie Cantemir Romen Kültür Merkezinde  7 Ekim 2015 tarihinde Adakale Kültür Gecesi ve Sonbahar Kermesi düzenlendi.

Alexandru Munteanu’un “Kayıp Saray” isimli belgesel film gösterisi yapıldı. 
Etkinliğe istanbul’da yaşayan Romanya’lılar, iş sanat dünyasından ve elit konuklar katıldılar.
Romen Kültür Merkezi’nin yeni kültür müdürü Nadia Tunsu film öncesinde konuşma yaparak film hakkında kısa bilgi verdi. 

Duygulu ve nostaljik olarak algılanabilen   yapımcısı Romanya’nın resmi kanalı yapımcısı Alexandru Munteanu’nun yönetmenliğinde Adakale adası ve orada yaşayan insanları hakkında tanıklıklarından oluşan bir belgesel filmi kapsamakta olduğunu söyleyen Tunsu 

“Sembolik açıdan bile adanın tarihini yeniden canlandırmak peşinde değiliz. Ama en azından kısmi olarak geçmişin atmosferini geri kazandırmak istemekteyiz. Çünki bugünlerde ebediyen kaybolan o dünyayı kalplerimizde koruyanlar aslında sizsiniz.”

Bu projenin aracılığıyla hem tarihde hem de sizlerin Adakalelilerin duygusal ve ortak belleğinizde “Kayıp Saray”ının dokunaklı görüntüsünü canlı tutmak isteriz.”dedi 

Romen Kültür Merkezi’nin binası bir gece için etnik kimliği tekrar doğrulamak adına fırsat  vererek bazen dramatik olan kaderlerinin anma mekanı olmasını istediklerini dile getirerek,   “Etkinliğimiz Adakale olayına tanıkları olan Adakalelilerin ve adanın belleğini korumaya yönelik gerekli bir adımın parçasıdır.

Film gösteriminden sonra kişisel hikayelerinizi adadaki günlük hayatınızla ilgili tanıklıklarınızı kültürel ve sosyal alışkanlıklarınızı bizimle beraber paylaşmak için vesile olmasını düşünülen 

Adakale yaşıyor grubun kurucusu Nemci hastur.” Şeklinde takdimle destak verenler
TVR Romanya  resmi kanal   
Romanya dayanışma derneği İstanbul Ortodoks Kilisesine teşekkürlerini sundu.  

Tuna Nehri üzerinde, Romanya’dan 300, Sırbistan’dan 400 metre uzaklıkta Orşova şehrinin karşısında, 1.8 km uzunluğunda, 400 m genişliğinde olan  ada, 1972’de biten Demirkapı Barajı ile   sular altında kaldı. Miskin dede, Eren Dede, Tezveren Dede türbeleri  ve  bir çok sırları ile  suya gömüldü.  


 1967 Yılı Başbakanı   Romanya’yı ziyaret eden  Süleyman Demirel ‘in öncülüğünde bine yakın Adakale’de yaşayan Türk Anavatan’a getirildi. Gerisi de  Temeşvar’a, Bükreş’e yerleşti


Tüm Osmanlı hatırasını yansıtan  Kale, mezarlık ve bazı tarihî – kültürel eserler  yeniden yapılmak üzere  Tuna’daki bir başka ada olan Şimian’a taşındı. 

Osmanlı`nın adada yaptığı kale ve tarihi yapı taşlarında  küçük bir küf olmaması yıkımı esnasında herkesi hayrete düşürmüş ve şaşırtmıştır.
Adadan karaya çıkan tünellere rastlanır.
Osmanlı geleneklerini 500 sene canlı bir şekilde yaşatan ada halkı, tütüncülük, lokumculuk, kayıkçılık,Tuna’daki gezinti gemilerinde kahvecilik yapardı. Mimarîsi çok hoştu. Tuğla çatılı, beyaz boyalı, kârgir evleri; tek minareli camisi vardı. 

Adanın lokumu ve şekerlemeleri meşhurdu. Adakaleliler, kahveyi havanda döver; kumda ve külde pişirirdi. Tadı, Tuna suyundan gelirdi. Yemekler bile bu suyla pişerdi. Tuna’nın suyu şifalı kabul edilirdi.     

Adada tekstil, sucuk ve sigara fabrikası vardı. Sigara, puro imal edilirdi.

yilmazparlar@yahoo.com      


 

Pazar

GALERİ EKSEN BALAT’DA -YILMAZ PARLAR

GALERİ EKSEN BALAT’DA

Nişantaşı Galeri Eksen Balat’a taşındı. Geçmişinde antik dönem kültürünün temellerini oluşturan, eski Yunan, Roma ve Osmanlı uygarlıklarından günümüzün mimari ve diğer sanat dallarındaki yaratımlarına, yüzyıllar boyunca kültürlerin derinliklerinden modern zamanların sanat anlayışının köklerine kadar esere, Türkiye arkeolojisi ve kültürel sahalarına adını yazdıran tarihi semte yakışır yeni eski harmanlanmış mekan Galeri Eksen, Balat Art and Artist House olarak kapılarını açtı..

Nişantaşı Galeri Eksen sahipleri olarak tanıdığımız Aşkın Önder-Ayla Önder çiftinden aldığımız bilgiye göre tarihi kuyunun bulunduğu mekan, tuğla duvarlarla örülü eski dokuya uyumlu dekore edilen şirin yuva sanatseverlerin yeni göz bebeği oldu.

Yüzyıllar boyunca ilham alınan, neredeyse hiç eskimemiş, klasikleşmiş, sanat dünyasına değerli kişiler kazandıran böylesi bir semtde yeniden sanata doğru eğilimli canlanma gün geçtikçe artmakdadır. .
Sanat evi oluşmasında çok kültür ve sanatdan derlenen bir çok eşyayı özümsemiş mekan, günlük kullanım alanların ihtiyaca yönelik kentsel uygarlığına ayak uydurarak günümüzün sağlamlığında modernliğinde sanatdan uzak kalmadan güzel ince bir çizgi yakalıyarak inşa edilmiş.    

Aşkın Önder “Galeri Eksen Balat Art and Artist House’u, yurtdışından veya İstanbul dışından sanatçıların (ressam, heykeltıraş, belgeselci, küratör, sanat tarihçi, fotoğraf, ebru, hat, seramik sanatçısı, sanat sever, koleksiyoner) gelip ikamet edebilecekleri, eserlerini sergileyebilecekleri yeni bir adres.” Olarak tasarladğını söylüyor.
Önder “Farklı din, dil, kültür ve ırkların uzun süredir birlikte dostça, kardeşçe ve barış içinde yaşamlarını sürdürdükleri bu kadim semtte, yine farklı sanat anlayışlarından, farklı kültürlerden, farklı dillerden ve dinlerden sanatçıların oluşturacakları sergi konseptleri Galeri Eksen Balat’ta gösterime sunulacaktır ve sergi de 1900’lerin başında ilk müstakil gravür atölyesini kuran Matmazel Lina Gabuzzi'nin çok önemli bir eseri de yer alacaktır.”şeklinde bilgileri veriyor.
.
Konuklar arasında gözümüze çarpan heykeltıraş Tülay Karavit’in yeni bulduğu değişik malzemeyle yarattığı eserleri hakkında bilgiler sohbetimizin parçası olurken diğer yandan Modacı Çiğdem Karavit’in yeni kreasyonları  ve Müzisyen Burak Buyruk’un yeni müzik albümü sohbeti koyulaştırıyor.

Farklı sanat anlayışlarına sahip sanatçıların eserlerinden oluşan “Balat’ta Sanat Başkadır” isimli sergi 15 Kasım 2015 tarihine kadar devam edecekdir.


yilmazparlar@yahoo.com  

Pazartesi

Notre Dame de Sion 2015 / 2016 kültür sezonu açtı-Yılmaz Parlar Haberi

SİON SANAT SEZONUNU AÇTI

Notre Dame de Sion Fransız Lisesi 2015 / 2016 kültür sezonu açılış konserini muhteşem bir törenle 19 Eylül 2015 Cumartesi akşamı gerçekleştirdi.


Başta Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Müdür Yann De Lansalut, Türk Müdür Başyardımcısı Suzan Sevgi, Halklailişkiler ve Kültürsanat direktörü Mireille Sadège de hazır olduğu konsere tüm Lise öğretim kadrosu, İş sanat Akademi dünyasının önemli isimleri ve elit grupdan oluşan konuklar katıldılar. Konser öncesi Resepsiyon verildi.



Notre Dame de Sion’un desteğiyle kurulan NDS Oda Orkestrası daimî şefi Orçun Orçunsel  yönetiminde, Orchestra Sion Senfonik Topluluğu Konserinde Piyanist olarak katılan Paul Badoura-Skoda yanı sıra Konzertmeister Oleksandr Samoylenko bulundu.


Şef Orçun Orçunsel yönetimindeki konserde, Önemli kariyere sahip, Viyana geleneğinin ünlü simgesi Paul Badura-Skoda’nın parmakları klavyede dans etti


Ludwig van Beethoven’un  Senfoni No.2 op.36 Re Majör Adagio molto - Allegro con brio  Larghetto * Scherzo  Allegro  Allegro molto ve Ludwig van Beethoven Piyano Konçertosu No.5 op.73 Mi bemol Majör "İmparator"  Allegro Adagio un poco mosso  Rondo  Allegro eserleri icra eden konser çok beğeni kazandı. İki kez alkışlarla Paul Badura-Skoda sahne aldı.


Umarız Notre Dame de Sion Fransız Lisesi ve benzeri birkaç lise gibi diğer öğretim yuvalarımız sanat etkinliklerine önem verir sanata önem veren seven bir gençlik yetiştiririz.


yilmazparlar@yahoo.com


Salı

DERYA ŞEN’DEN DERYA SÖZLER…-YILMAZ PARLAR

DERYA ŞEN’DEN DERYA SÖZLER…

Türk Shirley Mac Laine’i olarak tanıdığımız, Oyuncu Derya Şen ile 30 Ağustos 2015 tarihinde, 25 Eylül de Semra Dündar yönetmenliğinde vizyona girecek "Aşk Nerede?" Adlı yeni sinema filmi ve "Elif" adlı yeni televizyon dizisi ve yeni baş rol film projesi hakkında  söyleşi için görüşmemizde; Sanatcı 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle sinema ile ilgili söyleşi yerine çok mana yüklü mesajlar verdi. Söyleşiyi başka zamana ertelemek zorunda kaldık.


“Ülke bütününde zor günler geçirdiğimiz şu günlerde, yüreğim yanıyor. Sebebsiz ölen gençlere, içim sızlıyor. Hemen hemen her yer kanayan yara. Tanrıdan herkese barış huzur sağlıklı günler diliyorum. Huzur içinde yaşamak özgürlük hepimizin hakkı.”


Semra Dündar yönetmenliğini yaptığı  “Vay Başıma Gelenler” Filmde rol aldığı Türkiye Shirley Mac Laine’i Derya Şen kısa rolüne rağmen sergilediği duruşla ekranı kaplayan rol kahramanın haklı gururuyla ben geliyorum diye işaretleri vermişti.

Gerek gülüşleri, gerekse mimikleri ile yıldızlaşacağım ve.gelecekte beni görün mesajları vermişti.

Billy Wilde’ın yönettiği, 1963 yapımı “Sokak Kızı İrma” (Irma La Douce) oynayan   Shirley Mac Laine gibi Masum yüzlü güzel yıldızımız gerek rol olarak gerekse yüz olarak Shirley Mac Laine o kadar benziyordu ki . “Vay Başıma Gelenler” filmi izlerken Şelale rolündeki Derya Şen Shirley Mac Laine’i çağrıştırmıştı. İster istemez filmden cımbız ile alınmış gibi özel olduğunu göstermişti.


yilmazparlar@yahoo.com

Perşembe

KOCAELİ YOGA FESTİVALİ
“Yoga Festivalinde Yaşamı Kutlamak”.
Pozitif yaşam stilini yayan Yoga Academy
Her ay Türkiye’nin oksijen deposu noktalarında Yoga Festivalleri düzenleyen yoga yaşam stilinin pozitif yönlerini etrafına yaymaya ve insanlarla paylaşmaya devam eden Yoga Academy’nin Ağustos festivali 22-23 Ağustosta Kocaeli’de, körfez manzaralı Emexotel’de gerçekleşecek.
Türkiye’den dünyaya açılan ilk ve tek Yoga okulu olan Yoga Academy festivallerine birçok il ve ülkeden yoga severler, sağlıklı yaşam tutkunları, aileleriyle birlikte katılıyor.
Önce hobi olarak başlayan, dayanılmaz gündelik sorunlarda beyni ve vücudu rahatlatacak çareler sunan yoga, bedeni, zihni ve duyguları dengeleyen bir yaşam stili, ruhsal ve fiziksel sorunların çözümü için birebir yapmanız gereken olmazsa olmazlardan.  
Yoga kısa zamanda tutku haline dönüşen Yoga, hayatın büyük transformasyonunu yaşam stiline dönüştürebilmek  başlatmaktadır.

Çarşamba

ISO SANAT GALERİ-NİHAL GÜREŞ-COK COK COK MUTLU ÖPÜSEN BALIKLAR-YILMAZ PARLAR


COK  COK COK MUTLU ÖPÜSEN BALIKLAR


Nihal Gures son eserlerinden olusan bir seckiyi 11-28 agustos tarihleri arasında Odakule  ISO Sanat Galeride de sergileniyor.


ISO Sanat Danışmanı ve Galeri Müdürü Yalçın Denizyılmaz'ın kuraötrlüğünü yaptığı sergide sanatcıyı gerek sanat ve gerekse sanatsever dostları yalnız bırakmadı.  52 parca işlerinin sergilendiği sergi kalabalık elit bir davetli toplulugu ile açıldı.
Sanatcının kendi eserlerine verdiği isimler kadar duygularıda ön plana çıkarıyor.
Sanatcının ifadeleri ve kendi kendine sorgulamaları;
Çok Çok Çok Mutlu Öpüşen Balıklar ,ismini verdiği sergi ile sanatcı günümüzü kabus gibi saran savas ve şiddet sarmalına ragmen 1960 hippilerinin sloganıyla karşı koymaya calişıyor.
Sanatcı Duyguları ifade etmenin en yalın biçimi olarak sanat ve öpüşme galaksiler arası bir solucan deliğinden yolculuk ederek şiddet yoluyla yaşamını kaybetmiş milyonlarca kalp için bir ışık yoluna dönüşebilir mi?
Barış için son çıkış yolu var mı ?
Sanatçı , böyle bir olasılığın olup olmamasından çok ,yaşamın içindeki sevgi hüzmelerinin naif ve basit etki alanına sığınma arzusunda.
Belki de kalplerimizi koydugumuz büyük bir akvaryum olsa orada yalnızca BARIŞ için Renklerle ve Coşkuyla dolu bir evrensel dostluğa ve kardeşliğe ulaşma şansımız olur.
Denemek için her zaman bir şans var .. değil mi?
Nihal  Güreş Solo  Sergileri;
Bir öpücükle hayat başlar
Anaların Babaların öpmeye kıyamadığı o yavruları
Gün gelir öğrenci olur , asker olur, polis olur gurbete gider
Sonra Şeytanın kirli eli bomba olur, Mayın olur, mermi olur...
Keşke bir öpücükle
Şeytan ve Şeytani güçler cehennemin dibine gitse
Keşke bir öpücükle
Barış, huzur, mutluluk gelse dünyamıza
Sanatçı Yüreği ile ana Yüreği ile Yaptığın çok çok güzel eserlerin gibi, çok çok güzel günler gelsin ülkemize...

yilmazparlar@yahoo.com

Pazartesi

SURVİVOR ŞAMPİYONU TURABİ İZDİHAM YARATTI-YILMAZ PARLAR



Turabi Maltepe Park Avm’de Sevenleriyle Buluştu. Maltepe Park’ta Turabi İzdihamı.“Arkadan İş Çevirmedim, Kimseye Kendimi Sevdirmeye Çalışmadım.Yarıştım Ve Kazandım”



İki yıl üst üste Survivor Şampiyonu olmayı başaran Turabi Çamkıran, Banu Noyan organizasyonuyla önceki gün Maltepe Park AVM’de sevenleriyle bir araya geldi.


2014’teki şampiyonluğunun ardından bu sene Survivor All Star Şampiyonu olmayı da başaran Turabi Çamkıran’ı görmek için hayranları sabah saatlerinde AVM önünde uzun kuyruklar oluşturdu.


Organizasyon saatinde sahneye çıkan Turabi’yi gören hayranlarının attığı çığlıklar AVM dışından duyuldu.


Turabi hayranları, oylarıyla destekledikleri Turabi’den imza alabilmek ve fotoğraf çektirebilmek için adeta birbirlerini ezdi. Sorulara içtenlikle cevap veren Turabi, “Survivor hem akıl hem de güç işiydi. İnsanlar duygusal görünmeye çalıştı ama orada olma amacımız kazanmaktı” diyerek sürekli ağlayan yarışmacıları eleştirdi.


Halkın kendisini doğal olduğu için desteklediğini söyleyen Turabi, “Halk samimi olanı görüyor. Ben samimiydim. Yarışmak için geldim ve kazandım. Arkadan iş çevirmedim. Kimseye kendimi sevdirmeye çalışmadım. İnandım ve çok çalıştım” diye konuştu.


“Halkın şampiyonu” tezahüratlarıyla karşılanan Turabi, sevenlerinin kendisi için yaptırdığı pastayı kesti. Organizasyona katılan yaşlı teyzeler ve amcalar Turabi’yi dualarla karşıladı.


Fun Club ekibi  özel olarak hazırlattıkları üzerinde “Halkın Şampiyonu’ yazan kupayı Turabi’ye verdi.


Finalde Merve Aydın ile kıyasıya bir rekabet yaşayan Turabi, “O heyecanlı dakikalarda sevenlerime çok inandım. Ancak rakibim kadın olduğu için duygusal yaklaşılabilir diye düşündüm. Spor ve çok hayal kurarak zoru başardım” dedi.




yilmazparlar@yahoo.com

Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz^den örnek hareketler-Yılmaz Parlar

KONSOLOSDAN ÖRNEK HAREKETLER
İsviçre İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz herzamanki zarifliği ile candan samimi sevgi dolu alçak gönüllüğünü yine gözler önüne sergiledi.
İsviçre Bağımsızlık günü kutlaması içeriğinde, İsviçre İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz ev sahipliğinde Swiss Hotelde resepsiyon düzenlendi.
 İsviçre İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz ve eşi Yıldırım Kırgöz tüm konukları güleryüz ile karşıladı. Tebrikleri kabul etti. Tüm gece boyunca da her konukla ayrı ayrı ilgilendi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Geçmişten günümüze seçilen sevilen müzik karşısında konuklar pist oluşturarak dans ederek eğlenmeye başladılar.
Konukların arasına İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz dahil olarak birlikte dans ederek Ülke Milli gün kutlamasına olan sevincini sergilerken diğer tarafdan da insan olmanın etden kemikden ruhdan olmanın verdiği gerçeği ile egodan arınmış tüm alçak gönüllüğünü örnekledi. 
Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz, Dönemi süresince iki Ülke İiişkilerin ve ekonominin gelişmesine olan başarısını sanat kültür faliyetleriyle süsledi. İş hacmı giderek artış göstererek doğrudan yatırım dolayısıyla istihdam seviyeleri üst seviyelerde seyretmiştir.
yilmazparlar@yahoo.com